HEKİMLERİN GERÇEĞE AYKIRI DÜZENLEDİKLERİ RAPORLAR
KARŞISINDAKİ SORUMLULUKLARI:
Hekim hükümetçe güvenilecek sağlık ve istirahat raporları gibi bir belgeyi gerçeğe aykırı olarak hatır için, para veya çıkar karşılığında verirse cezalandırılır.
TCK’ nun 210/2. maddesine göre; gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır.
Resmi belgede sahtecilik fiili, TCK’ nun 204. maddesinde tanımlanmakta olup; bu yasa kapsamında gerek bu belgeyi düzenleyen, gerekse kullanan kişi hakkında iki yıldan başlayan ve üst sınırı 12 yıla kadar çıkabilen bir ceza uygulaması söz konusu olabilecektir.
Yukarıda belirtilen durumlarda tazminat davası da söz konusudur.
HEKİMLERİN SIR SAKLAMA VE İHBAR(HABER VERME) YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Hekimlik gibi kişinin yaşama alanına giren mesleklerde kişinin gizli ve özel sırları hakkında edinilen bilgilerin “meslek sırrı” olarak saklanması zorunludur.
Bazı mesleklerde çalışanların, işlerini düzenli yapabilmeleri için kendilerine başvuranlar ile güvene dayalı bir ilişki kurmaları gereklidir. Hekime başvuran kimse, zorunlu olarak, sağlığına kavuşmak için kendisi veya yakınları ile ilgili bazı özel bilgileri aktarmak durumundadır. Hekim bu bilgilerin yanı sıra bireyin kendisine özgü, başkaları tarafından bilinmesi istenmeyen özellikleri hakkında da bilgi sahibi olur. Meslek sırrı olarak nitelenen bu bilgilerin saklanması tıbbi deontoloji tüzüğüne göre zorunludur, açıklanması meslek ahlakına aykırıdır.
Meslek sırrı; bir mesleğin yapılması sırasında öğrenilen, sır sahibi tarafından açıklanmaması öngörülen ve gerçekte başkaları tarafından bilinmeyen, bireyin özel yaşamına ilişkin bilgi ve olay olarak tanımlanmaktadır. Bir hasta ya da yaralının başkaları tarafından bilinmeyen ve duyulması hoş karşılanmayacak özellikleri ve hastalıkları sır sayılır. Toplumun ayıplamasını, tiksinmesini, hastanın ekonomik durumunu ve geleceğini etkileyen hastalık, yasal olmayan kürtaj, evli olmayan kadının çocuk doğurması veya düşürmesi, intihar girişimi gibi toplum içersinde kişinin onur ve saygınlığı ile ilgili olaylar sırdır.
Toplumun üzerinde durmadığı, her yerde söylenebilen hastalıklarla ilgili bilgiler ya da hastanın herkes tarafından bilinen yönleri sır değildir. Ancak grip, trafik kazasında yaralanma gibi sır niteliğinde olmayan bu tip sağlık durumlarının gizli tutulması için hekimden istenmişse aynı şekilde meslek sırrı olarak saklanmalıdır.
Meslek sırrı yalnızca mesleğin yapılması sırasında öğrenilen bilgiler olmayıp aynı zamanda mesleğin kendisi ile de ilgili olmak durumundadır. Yalnızca hastanın aktardıklarından ibaret değildir, hekimin muayene bulguları da sır kapsamındadır.
Dikkatsizlik veya önlem almama gibi nedenlerle sırrın başkası tarafından öğrenilmesi hekimin cezalandırılmasını gerektirmez, ancak hukuki sorumluluk doğurur. Sırrın geçerli olmayan nedenlerle açıklanması ise, suç oluşturur.
Olgu tartışmaları, konsültasyonlar gibi hekimin hekime bilgi vermesi, hastane protokol defterine kayıt yapılması gibi durumlarda, kendileri de meslek sırrı ile bağlı olanlara sırrın açıklanmasının suç olmadığı bildirilmektedir.
Hekim, resmi istemler veya mahkemeler dışında hiçbir kuruma hasta hakkında rapor veremez.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 4 maddesinde “tabip ve diş tabibinin, meslek ve sanatının uygulaması nedeniyle öğrendiği sırları, yasal zorunluluk olmadıkça açıklayamayacağı, tıbbi toplantılarda sunulan veya yayınlarda tanımlanan olgularda, hastanın kimliğinin açıklanamayacağı” belirtilmekte olup; TMK’ nun 24 ve 25 maddelerinde bu yükümlülük koruma altına alınmıştır.
Hukuki konularda da hekimler kişinin rızası olmaksızın meslek sırrını açıklayamazlar. CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) ’nun 46. maddesi kapsamında; “hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensupları, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgileri nedeniyle tanıklıktan çekilebilirler ancak ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemezler”.
Konu ile ilgili olarak Tıbbi Yanlış Uygulama (Tıbbi Malpraktis) Kanun Taslağı hükümleri aşağıda sıralanmıştır:
Hastanın dışında bilgi verilebilecek kişileri hasta kendisi belirler.
Hastanın bilinci yerinde ise hasta ile ilgili bilgiler kendisinden izin alınmadan hastanın aile bireylerine dahi verilemez.
Hekim ile hasta arasındaki mesleki ilişkiden doğan bilgiler gizlidir. Hasta ile ilgili tıbbi kayıtlar, test sonuçları, hatırlanan konuşmalar, olaylar ve tedavi ile ilgili bütün bilgi ve belgeler hasta veya kanuni temsilcisinin yazılı izni olmadan açığa vurulamaz.
Hasta ile ilgili tıbbi kayıtlar müdavi hekimin (sorumlu ekimin) malıdır. Hekimin bağlı bulunduğu sağlık birimi bulunması halinde, bu kayıtların muhafaza sorumluluğu hekimin çalıştığı sağlık kuruluşunundur. Hasta tıbbi tedavi kayıtlarının (film dahil) asılları olmamak üzere birer örneğini alabilir. Yasal zorunluluk olmadıkça, hastanın tıbbi bilgileri başkasına verilemez. Hekim, hastanın kimlik bilgilerini saklı tutmak şartı ile tıbbi kayıtları yapacağı bilimsel araştırmalarda kullanabilir. Hastanın sağlık ödemeleri sadece tedavi harcamalarını karşıladığından, kendisine verilecek kayıtların gerçek bedeli kendisinden istenir. Tıbbi kayıtlar, test sonuçları, mektuplar, filmler ve hastanın tedavisi ile ilgili bütün bilgiler, tedavinin sonlanmasından itibaren 5 (beş) yıl saklanır.
Hekim, hastanın kimlik bilgilerini (isim, soyadı ve adresini) kullanmadan hastası ile ilgili yayın yapabilir. Kimliğinin tanınabileceği şekilde (yüz ve boy fotoğrafı gibi) resimlerin kullanılabilmesi için hastanın bilgilendirerek yazılı izni alınır.
Ayrıca meslek sırrının açıklanması “sır sahibinin kişilik haklarına ” saldırı olacağından, doktorun cezai ve hukuki sorumluluğu olacaktır.
Hekim,
Hastasının açık rızası bulunması durumunda;
TCK’ nun 280. maddesi kapsamında, öğrendiği sırrın bir suç oluşturması durumunda;
UHK’ nun 57 ve 58. maddelerinde tanımlanan bulaşıcı hastalıkların ihbarı durumunda;
CMK’ nun 46. ve HMUK’ nun 245. maddesi hükümlerine göre, tanıklık durumunda, tanıklıktan çekinilemeyecek durumlarda;
Verdiği raporun gerçeğe uygun olmadığı ileri sürülürse (çaresizlik durumu=ıztırar) gerçeğin kanıtlanması için;
meslek sırrını açıklayabilir.
TCK’ nun 280. maddesine göre “tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire sağlık hizmeti veren diğer kişiler, görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmezler veya bu hususta gecikme gösterirlerse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar”.
Bu nedenle, acil servise veya sağlık ocağına müracaat eden;
Her türlü ateşli silah ve patlayıcı madde ile olan yaralanmalar,
Her türlü kesici, kesici-batıcı (kesici-delici) , batıcı (delici), kesici-ezici ve ezici alet yaralanmaları,
Trafik kazaları, düşmeler, darp olguları ve iş kazaları,
İntoksikasyonlar (ilaç, insektisit, boğucu gazlar),
Yanıklar (alev, kızgın cisim, yakıcı-aşındırıcı madde),
Elektrik ve yıldırım çarpmaları,
Sindirim kanalına oral veya anal yoldan yabancı madde girmesi,
Mekanik asfiksi olguları (Tıkama, tıkanma, ası, elle veya iple boğulma, karın – göğüs tazyiki, diri gömülme, suda boğulma),
İntihar girişimleri ve çocuk düşürmeler,
Cinsel saldırılar,
Aile içi şiddet,
Çocuk istismarı,
İşkence iddiaları,
Tüm cinayet, intihar, kaza orijinli olduğundan kuşkulanılan ölümler (şüpheli ölümler),
adli olgu olarak değerlendirilip, ilgili makamlara yazılı ya da sözlü olarak bildirilmelidir.
Ancak kişilerin kendi kendilerine vermiş oldukları birtakım küçük zararlarda- küçük ev kazaları gibi- olayın adli bir olgu olup olmadığının tespiti hekimin inisiyatifine bağlıdır.
TCK’ nun 283. maddesi “suçluyu kayırma” cürümünü tanımlamaktadır. Bu madde kapsamında hekimler, tedavi ettikleri hastalarının sanık veya aranan bireyler olması durumunda, adli olgu bildiriminde bulunmamışlarsa, “suçluya imkan sağlama” suçlarından yargılanıp mahkum edilebilmektedirler.
Ayrıca, TCK’ nun 279. maddesine göre “Kamu görevlileri, görevlerini yaptıkları sırada kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektirecek bir suç işlendiğini öğrenip de yetkili makamlara bildirmekte ihmal ve gecikme göstermeleri durumunda” da cezalandırılır.
Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’ nin 86. maddesine göre; “yataklı tedavi kurumlarında muayene ve tedavi edilen vakaların TCK 530. (eski TCK) maddesinin kapsam dışı tuttuğu haller dışında gecikmeksizin Cumhuriyet Savcılığı’na haber verilmesi zorunludur. Ayrıca yaralı ve cesetten elde edilen delil niteliğini haiz eşyanın adli makamlara aynen ve gecikmeksizin teslimi gerekir”. Ancak eski TCK’ nun 530. maddesinin yerini yeni TCK’ nunda 280. maddenin almış olması nedeniyle istisnalar ortadan kalkmıştır.
Resmi veya özel sağlık kurumlarında çalışan hekimler muayene ve sağaltım yaptıkları hastaları ile ilgili kayıtlarını titizlikle ve ayrıntılı olarak tutarlar. Gerektiğinde hastaları hakkında adli kurumlarda bilgi vermeye çağırılabilirler.
ZORLAMALI VE ŞÜPHELİ ÖLÜMLERİN İHBARI
CMK’ nun 159. maddesinde “Bir ölümün doğal nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak bir durumun varlığı veya ölünün kimliğinin belirlenememesi halinde; sağlık işleriyle görevli kişilerin, durumu derhâl Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlü oldukları; bu durumdaki ölünün gömülmesinin ancak Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yazılı izne bağlı olacağı” belirtilmekte olup; adli bir olay nedeni ile acil tedavi ve ameliyata tabi tutulan bir hasta ve yaralının ölümü halinde hemen bölgenin Cumhuriyet Savcılığına ölüm ihbarı yapılması gerekmektedir.
Suçlara dair ihbarlar sözlü veya yazılı olarak Cumhuriyet Savcılığına veya kolluk makamlarına (Polis ve Jandarma Karakolları) yapılabilir. Bu ihbarlar kanuni makamlara iletilmek üzere Valilik, Kaymakamlık, Mahkemeler, Yurtdışında Konsolosluk ve Elçilikler’ e de yapılabilir. Sözlü ihbarlar üzerine tutanak düzenlenmesi gerekmektedir. (CMK’ nun 158. maddesi)
Adli soruşturmayı gerektiren bir olayda, ölen kişiye keşif ve otopsi yapılmadan gömülmesine izin verme, TCK’ nun 257, 280, 281 ve 283 maddeleri kapsamında değerlendirilebilecek suçu oluşturacaktır. Bu maddelerde sırasıyla “Görevi kötüye kullanma”, “sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi”, “suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme”; “suçluyu kayırma” cürümleri tanımlanmaktadır.