Rödövans Sözleşmesi Ve İşçilik Alacakları
Rödövans sözleşmesine tipiklik kazandıracak ayrıntıların kanun ya da yönetmeliklerde geçmediği, bu yönüyle rödövans sözleşmesinin isimsiz/atipik bir sözleşme olduğu,
Rödövans sözleşmelerinde ruhsat sahibi ile rödövansçı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığının kabul edilemeyeceği,
24.06.2010 tarihli değişiklik öncesi ve sonrası şeklinde bir ayrım yapılmaksızın ruhsat sahibinin rödövansçı işçilerin alacaklarından sorumlu olmadığı,
Sözleşme maddelerinde düzenlenen sorumluluğun Kanundaki Ek 7. madde ile kanuni bir altyapıya kavuşturulduğu, kanuni düzenleme öncesindeki dönem yönünden de ruhsat sahibin sorumluluğundan bahsedilemeyeceği,
Ruhsat sahibinin rödövansçı işçilerinin işçilik alacaklarından sorumlu olmadığı ve hakkında açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği hakkında.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.2022 tarihli kararı:
DAVA : 1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Zonguldak 3. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar davacı ve davalılardan Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay ( Kapatılan ) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
- Direnme kararı davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
- Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalılardan Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün ( TTK Genel Müdürlüğü/Kurum ) asıl işveren, diğer davalı ... Mad. Nak. Mot. ve İş Mak. San. Tic. Ltd. Şti'nin ( ... Ltd. Şti./şirket ) alt işveren olarak faaliyette bulunduğu işyerinde 03.11.2004-27.04.2010 tarihleri arasında en son 850TL ücret ile çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız ve ihbar önellerine uyulmadan feshedildiğini, ihtarnameye rağmen alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
- Davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; diğer davalı ile müvekkili Kurum arasında 23.12.2004 tarihinde “Üzülmez 5 numaralı Kömür Sahasının Rödövans Karşılığı İşlettirilmesine” dair noter onaylı rödövans sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince yer teslimi yapılarak şirketin ocaktaki çalışmalarına başladığını, işin gerektirdiği işçileri de şirketin kendisinin temin ettiğini ve davalı şirketin işçilerin ücret dâhil olmak üzere tüm haklarından da sorumlu olduğunu, davalı şirketin bağımsız işyeri olup her türlü sorumluluğun davalı şirkete ait olduğunu, sözleşme hükümlerinden de görüleceği üzere rödövans işletmecilerine ait işyerlerinin müvekkili Kurumdan tamamen ayrı olarak madencilik faaliyeti sürdüren müstakil işyerleri olduğunu, madencilik faaliyetlerinin her türlü sorumluluğu, alınması gereken izinler, çalışanlarla ilgili yükümlülüklerin rödövans sözleşmesi imzalayan şirkete ait olduğunu, ayrı işyeri olan rödövanslı sahalarda rödövans usulü işletmecilik yapan şirketlerle Kurum arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, Yargıtay kararları dikkate alındığında söz konusu rödövans sözleşmesine Borçlar Kanunu'nda düzenlenen hasılat kirasına ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini, ilgili hükümlere bakıldığında da kiralayanın kiracının işçilerine karşı sorumlu olduğu yönünde hüküm bulunmadığını, Maden Kanunu'nda da ruhsat sahibinin rödövansçı şirketin işçilerine karşı işçilik alacaklarından dolayı sorumlu olduğuna dair herhangi hüküm bulunmadığını, yine müvekkili Kurum tarafından davalı şirkete hakediş ödemesi yapılmadığından İş Kanunu'nun 36. maddesi ve diğer hükümlerinden kaynaklanan sorumluluğunun da bulunmadığını, sözleşme içeriğine göre işin tamamı davalı şirkete verildiğinden müvekkilinin asıl işveren olarak sorumluluğunun da olmadığını, tüm işçilik alacaklarından rödövansçı şirketin sorumlu tutulması gerektiğini, müvekkili Kurumun davada taraf sıfatının bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
- Davalı ... Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; davacının iş sözleşmesini kendisinin feshettiğini, işyerinde ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışılmadığını, yıllık izinlerinin kullandırıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
- Zonguldak 3. İş Mahkemesi'nin 12.06.2015 tarihli ve 2013/414 E., 2015/471 K. sayılı kararı ile; davacının, davalı ... -TON Ltd. Şti.'de çalışmaktayken 27.04.2010 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği, davalı şirket ile diğer davalı Kurum arasında davacının da çalıştığı sahaya ilişkin rödövans sözleşmesi bulunduğu, dosyada çözülmesi gereken sorunun davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2014/10321 Esas sayılı kararında, Maden Kanunu'na eklenen Ek 7. maddesindeki hüküm dikkate alındığında değişiklik sonrası olan 24.06.2010-04.03.2013 tarihleri arasındaki işçilik alacakları yönünden TTK Genel Müdürlüğünün sorumlu olmadığı ve bu dönem için TTK Genel Müdürlüğünün taraf sıfatının olmadığının kabulünün doğru olduğu ancak Maden Kanunu'nda yapılan değişiklik öncesi çalışma dönemi bakımından davalı TTK Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddinin hatalı olduğu gerekçesi ile kararın bozulduğu, bahsedilen karar dikkate alındığında 24.06.2010 tarihinde Maden Kanunu'nda yapılan değişiklik öncesi dönem yönünden TTK Genel Müdürlüğünün asıl işveren olarak sorumlu olduğunun kabul edilmesinin gerektiği, somut olayda ise davacının çalıştığı dönem Maden Kanunu'nda yapılan 24.06.2010 tarihli değişiklikten önce olduğundan uyuşmazlık döneminde davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olup müştereken ve müteselsilen sorumlu bulundukları, öte yandan davanın belirsiz alacak davası olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
- Zonguldak 3. İş Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
- Yargıtay ( Kapatılan ) 22. Hukuk Dairesinin 25.06.2018 tarihli ve 2017/12995 E., 2018/15724 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında davanın kısmi alacak davası olarak sonuçlandırılıp sonuçlandırılmayacağı noktasında uyuşmazlık olduğu, somut olayda davacının kısmi alacak davası açarak kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini talep ettiği, taleplerini harcını yatırdığı ıslah dilekçesi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla arttırdığı, mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak sonuçlandırılmasına rağmen belirsiz alacak davasına konu edilemeyecek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının da hüküm altına alındığı dikkate alınarak söz konusu davanın kısmi dava olarak açıldığı ve kısmi dava olarak sonuçlandırılmasının dosya içeriğine daha uygun olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
- Zonguldak 3. İş Mahkemesi'nin 13.11.2018 tarihli ve 2018/344 E., 2018/762 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
- Zonguldak 3. İş Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı ve davalılardan TTK Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
- Yargıtay ( Kapatılan ) 22. Hukuk Dairesinin 27.05.2019 tarihli ve 2019/4118 E., 2019/11756 K. sayılı kararı ile; 1. bendinde davacının tüm, davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, 2. bendinde “Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davalılar ..ton Madencilik Ltd. Şti. ile Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü arasındaki ilişkinin niteliği ve davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü'nün dava konusu işçilik alacaklarından sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Rödövans, maden ruhsat alanlarının maden arama ve işletme ruhsat sahibi tarafından sözleşme ile gerçek veya tüzel bir kişiye bir süre bırakılması, maden ocağının işletilmesini üstlenen gerçek veya tüzel kişinin ise, ruhsat sahibine ürettiği her bir ton maden için bir miktar ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir sözleşmedir. Rödövans sözleşmesi, maden ruhsatının devrini değil, bu hakkın bir başkasına belirli bir süreyle kullandırılmasını amaçlar. Bu sözleşmenin yapılması kanunda herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır.
Maden Kanunu'nda, maden haklarının bölünmezliği ilkesi kabul edilmiştir ( m.5/1 ). Bu düzenlemenin amacı, işletilmesinde kamusal yarar olan madenlerin rasyonel ve ekonomik olarak değerlendirilmelerini sağlamaktadır. Ancak, aynı madde uyarınca maden arama ve işletme haklarının devri mümkündür. Maden Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devredilebilir. Devir yapılmadan önce arama ve işletme ruhsatlarının devredildiği tarihteki ruhsat bedelinin iki katı tutarında devir bedeli alınır. Devir Bakanlık onayı ile gerçekleşir.”
Bakanlık izni alınmadan yapılan rödövans sözleşmesi ile ilgili yaptırım Kanunda özel olarak düzenlenmiştir. Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesinin birinci fıkrasına göre “Ruhsat sahipleri ile üçüncü kişiler arasında rödövans sözleşmeleri Bakanlığın iznine tâbidir. İzin alınmaksızın yapılan rödövans sözleşmesi ile yürütülen madencilik faaliyetleri durdurulur”.
24/06/2010 tarihinde yürürlüğe giren 5995 Sayılı Kanun ile Maden Kanunu'na eklenen Ek Madde 7'de “Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre ruhsat sahibinin Maden Kanunu'ndan doğan sorumlulukları nedeniyle sözleşmede denetim yetkisine ilişkin bir takım hükümlere yer verilmesi rödövans sözleşmesinin geçerliliğine halel getirmez.
Daha önce maden sahasını işletmeye açmış olan ruhsat sahibi, sonradan işletme ruhsatını üçüncü kişiye rödövans sözleşmesi ile devredebilir. İşletme hakkını devrederken işletmede bulunan alet ve makineleri de sözleşmenin diğer tarafının kullanması için verebilir. Bu durumda ruhsat sahibi, sadece karşılığında rödövans bedeli aldığı ürünü denetlemek, teslim almak ve maden kanununun ruhsat sahibine yüklediği yükümlülükler nedeniyle üretime yönelik olmayan işçi bulundurmak yetkilerine sahiptir.
Rödövans sözleşmesinin tarafları arasında çıkan uyuşmazlıklar açısından, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 357. maddesinde düzenlenen ürün kirasına ilişkin hükümler kıyasen uygulanmaktadır. Ürün kirası sözleşmesine göre, kiraya veren, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel karşılığında bırakmayı üstlenmektedir.
Rödövans sözleşmesinde, mülkiyeti devlete ait olan madenlerin arama ve işletme hakkını alan gerçek veya tüzel kişilerin bu haklarını üçüncü kişilere devretmesi söz konusudur. Bu nedenle, rödövans sözleşmesinde alt işveren sözleşmesinde olduğu gibi biri asıl işveren, diğeri alt işveren olan iki işveren bulunmamaktadır. Ruhsat sahibi, yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde iş alan başka bir işverenle alt işverenlik sözleşmesi düzenlememektedir. Diğer bir deyişle, maden kanununa uygun olarak akdedilen rödövans sözleşmesi yukarıda ifade edilen alt işverenlik sözleşmesinin unsurlarını taşımamaktadır ( UYUMAZ, Alper/GÜNGÖR,Fatma; Rödovans Sözleşmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIX, 2015, s. 160 ).
Maden sahasında işletme hakkının kiraya verilmesinde ( rödövans sözleşmesi ) rödövansçı, madeni, sözleşmede belirtilen şartlar çerçevesinde kendi adına işletir. Rödövansçı, madeni kendi adına işletemiyorsa, üretim, çalışma ve organizasyon açısından ruhsat sahibine tam olarak bağlı ise bu durumda rödövanstan değil, alt işverenlik ya da ihaleden söz edilir. Dolayısıyla rödövans sözleşmesi rödövansçının bağımsızlığını ve inisiyatifini tamamen ortadan kaldıracak şekilde düzenlenemez. Rödövans sözleşmesinde, asgari üretim miktarı ile ton başına verilecek ücretin belirlenmesi hukuki ilişkiyi rödövans olmaktan çıkarmaz. Rödövans sözleşmesinde rödövansçı istediği kadar işçi alıp çıkartabilir, kanunlara aykırı olmamak şartıyla üretim sürecini istediği gibi yönetebilir, vardiyalar oluşturabilir, çalışma şartlarını belirleyebilir. Rödövansta önemli olan belirli nitelikte ve miktardaki madenin belirli zaman dilimleri içinde çıkartılarak istenilen yerlere sevkini yapmaktır.
Somut olayda, Mahkemece, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu kabul edilerek dava edilen kıdem ve ihbar tazminatı alacakların tamamından davalıların müştereken müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilerek davanın davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükme esas bilirkişi raporunda, davacının çalışma süresinin 03.11.2004-27.04.2010 tarihleri arasında olduğunun esas alınarak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının, davalı ... Mad. Nak. Mot. ve İş Mak. San. Tic. Ltd. Şti.'ye ait işyerinde çalıştığı sabittir. Dosyaya sunulan, davalılar Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü ile ... Mad. Nak. Mot. ve İş Mak. San. Tic. Ltd. Şti. arasında imzalanmış, 5 numaralı maden sahasının rödövans karşılığı ... Mad. Nak. Mot. ve İş Mak. San. Tic. Ltd. Şti.'ne işlettirilmesine ilişkin sözleşmenin ikinci maddesinde sözleşme konusu tanımlanmıştır. Bu maddede;
“Hukuku Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun uhdesinde kalmak kaydıyla Üzülmez Müessesesi 5 No.lu kömür sahası içinde aşağıda mevki ve koordinatları belirtilen alanda;
a- )İş bu sözleşmenin eki olan teklif mektubunda belirtilen ve mahiyeti Madde 7' de açıklanmış bulunan rödövans bedelinin Türkiye Taşkömürü Kurumuna ödenmesi karşılığında, bu şartname ve eki sözleşme hükümlerine riayet suretiyle, Maden Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı mevzuatı ile ilgili diğer kanun ve mevzuatın getirdiği tüm yükümlülükler, bütün masraf ve her türlü sorumluluğu işyeri sahibi olarak işletmeciye ait olmak üzere, şartnamenin 7. maddesindeki yeterlilik kriterlerine sahip gerçek / tüzel kişilerce aşağıda cinsi belirtilen madenin aranması, işletilmesidir.
b- ) Anılan sahada işletme hakkına konu kömür ile birlikte mahlut halde bulunan ve jeolojik teşekkül itibariyle kömür ile birlikte işletilmesi zaruri olan başka cins madenlerin işletilmesi durumunda, Türkiye Taşkömürü Kurumuna ayrıca bedel ödemek zorundadır. Bu bedel yapılacak bir protokolle tespit edilir.” şeklinde düzenlemeye yer verildikten sonra, maddenin devamında maden cinsi, ruhsat numarası, il, alan ve pafta numarası bilgileri ile koordinat ve çalışma derinliğine ilişkin koşullar belirlenmiştir.
Sözleşmenin 5. maddesinde üretim yıllarına göre, şirketçe taahhüt edilen asgari üretim miktarları yazılmış; üretim yıllarında taahhüt edilen asgari üretim miktarlarının altında üretim yapılması halinde dahi, işletmecinin ( şirketin ) yıllık taahhüt edilen miktar üzerinden hesaplanan rödövans bedelini ödemekle yükümlü olduğu; üretim yıllarında taahhüt edilen asgari üretimden fazla üretim yapılması halinde ise fazladan üretilen miktarın rödövans bedelinin ayrıca ödeneceği kabul edilmiştir.
Sözleşmenin “Türkiye Taşkömürü Kurumuna ödenecek rödövans payı ve ödemeler” başlıklı 7. maddesi içeriğinde, üretim yıllarında ödenecek rödövans bedelinin, birinci üretim yılı olan yer teslim tarihi ile 31.12.2005 tarihine kadar ton başına 9,00 TL uygulanacağı, birinci üretim yılından sonraki yıllara ait rödövans bedelinin ise, Devlet İstatistik Enstitüsü üretici fiyatları indeksindeki madencilik ve taş ocakçılığı aralık ayı indeks sayısının, bir önceki yıl aralık ayı indeks sayısına göre değişim oranı ( % ) 'si uygulanmak suretiyle her yılın ocak ayında yeniden tespit edileceği kararlaştırılmış ve ödeme tarihleri belirlenmiştir.
Sözleşmenin “maden sahasının işletilmesi ve çalışma şekli” başlıklı 15. maddesinde ise; işletmecinin, kömür varlığının işletilmesi, zenginleştirilmesi, pazarlanması, fiziki ve nakdi yatırımları, iş gücü ve iş makineleri ihtiyacını, yatırım, işletme, finansman, plan ve programlarını, termin planlarını ve sair konuları kapsayacak şekilde hazırlayacağı işletme projesini, sözleşmenin onay tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde Türkiye Taşkömürü Kurumuna sunacağı; işletme projesinin yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların, verilen süre içinde tamamlattırılacağı, istenen şartlara uygun olarak projenin verilen sürede düzeltilmemesi halinde ise Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun 27. madde hükmünü uygulamaya yetkili olduğu; işletme projesinin, çalışmalar sırasında gelişecek ihtiyaçlara göre işletmecinin gerek duyması veya Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun isteği üzerine revize edilebileceği, yapılacak her değişikliğin Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından onaylanması ve işletme projesi ile değişikliklerin bir maden mühendisi tarafından hazırlanması ve imzalanması gerektiği kararlaştırılmıştır. Yine madde içeriğinde, işletmecinin mevzuat, sözleşme ve işletme projesine uygun bir şekilde sözleşme konusu faaliyetleri yürüteceği belirtilmiştir. Sözleşmenin 19. maddesinde, işletmecilikle ilgili ve bir maden mühendisi tarafından hazırlanan bir sonraki yıla ait faaliyet programlarının her üretim yılı başında Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun onayına sunulacağı, yıllık iş programları çerçevesinde yürütülecek olan faaliyetlerin, aylık ve yıllık faaliyet raporları olarak Türkiye Taşkömürü Kurumuna verileceği, üretim faaliyetlerinin 1/1000 ölçekli imalat planına devamlı olarak işleneceği ve bu imalatların projeye uygunluğunun Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından kontrol edileceği kabul edilmiştir.
Sözleşmenin 20. maddesi uyarınca ise; Türkiye Taşkömürü Kurumu veya yetkili kılınacak Müessese Müdürlüğü, işletmecinin sahadaki çalışmalarını, işletme projesine uygun yapıp yapmadığını kontrol etmeye yetkilidir.
Mahkemece davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilse de yukarıda ana hatlarıyla özetlenen sözleşme bir rödövans sözleşmesidir.
Şu hususun da üzerinde durulmalıdır ki; 5995 Sayılı Kanun ile Maden Kanunu'na eklenen Ek Madde 7'de yer alan “Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.” hükmünün 24/06/2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olması, 24/06/2010 tarihinden önceki dönem için rödövansçı işçilerinin o işyeri ile ilgili doğan işçilik alacaklarından ruhsat sahibinin de sorumlu olduğu şeklinde bir yoruma imkan vermez. Çünkü, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi geçerli bir rödövans sözleşmesinin varlığı durumunda, ruhsat sahibi ile rödövansçı arasındaki ilişkinin niteliği başından itibaren aynıdır. Bu ilişkinin 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 2/6. maddesinde düzenlenen asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlamasına uygun olmadığı açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir rödövans sözleşmesinin varlığı durumunda, 24/06/2010 tarihi öncesi ve sonrası şeklinde bir ayrım yapılmaksızın, ruhsat sahibinin, rödövansçı işçilerinin işçilik alacaklarından sorumlu olmadığı kabul edilmelidir.
Açıklanan sebeplerle, davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün dava konusu işçilik alacaklarından sorumluluğu bulunmadığından hakkında açılan davanın, taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde kabul ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
- Zonguldak 3. İş Mahkemesi'nin 08.10.2019 tarihli ve 2019/304 E., 2019/522 K. sayılı kararı ile; Yargıtay kararlarında rödövans sözleşmesinde ruhsat sahibi olan TTK Genel Müdürlüğünün asıl işveren sıfatıyla işçilik alacaklarından sorumlu olduğunun ve 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesiyle 24.06.2010 tarihinden itibaren bu sorumluluğun kalktığının kabul edildiği ancak sözü edilen bu hükmün değişiklikten önceki iş ilişkilerine uygulanmasının kanunların geçmişe etkili uygulanamayacağı ve kazanılmış hakların korunması gerektiğine ilişkin hukukun genel ilkelerine aykırı olduğu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin önceki dönem içtihatlarında benimsediği işçinin rödövansçı yanında geçen 24.06.2010 tarihine kadar çalışmasına dair hak ve alacaklarından TTK Genel Müdürlüğünün asıl işveren sıfatı ile sorumlu olduğu yönündeki görüş ve uygulamasını değiştirme gerekçesinin açık olmadığı, aynı yer mahkemelerince daha önce görülen davalarda TTK Genel Müdürlüğünün rödövans sözleşmesi ile verdiği sahada Maden Kanunu'ndaki değişiklik tarihine kadar asıl işveren sıfatıyla sorumlu olduğunun kabul edildiği ve bu kararların kesinleştiği, aynı işverenlikte çalışan işçilerin açtığı emsal davalarda daha önce kabul kararı verilip daha sonra red kararı verilmesinin yargıya duyulan güveni zedeleyeceği, bu nedenle 3213 Sayılı Kanun'daki değişikliğin yürürlük tarihi olan 24.06.2010 tarihine kadar olan işçilik alacaklarından, davalı TTK Genel Müdürlüğü'nün rödövans sözleşmesindeki hükümler gereği kontrol yetkisi olduğundan asıl işveren olarak sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
- Direnme kararı süresi içinde davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- UYUŞMAZLIK
- Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılar ...-TON Ltd. Şti. ile TTK Genel Müdürlüğü arasında rödövans sözleşmesi mi yoksa asıl işveren-alt işveren ilişkisi mi bulunduğu, davalılar arasındaki hukukî ilişkinin rödövans sözleşmesi olduğunun kabul edilmesi hâlinde 3213 Sayılı Maden Kanunu'na 10.06.2010 tarihinde 5995 Sayılı Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle eklenen Ek 7. madde hükmü uyarınca, bu düzenlemenin yürürlük tarihi olan 24.06.2010 tarihinden önceki dönem için de dikkate alınarak davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün dava konusu işçilik alacaklarından sorumluluğunun bulunmadığının kabulüyle davalı TTK Genel Müdürlüğü hakkında açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
- Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili kavramlara ve yasal düzenlemelere kısaca değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
- Maden kavramının üzerinde uzlaşılmış bir tanım bulunmamakla birlikte en genel anlamıyla maden, doğal etkenler sonucu oluşan, yeryüzünde veya yeraltında şekillenen ya da depolanan, ekonomik açıdan değerli cansız maddeleri ve kütleleri ifade etmektedir ( Telli/ Serap: İdare Hukuku ve Uluslararası Hukuk Açısından Madenler, Ankara 1989, s.69 ).
- Maden hukuku ise madenlerin ve taş ocaklarının zilyetliğine, mülkiyetine, bunların bulunması ve açılması ile işletilmesine ilişkin kanun ve diğer mevzuat hükümlerini, bunların dayandığı esasları düzenleyen hukuk dalıdır.
- 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ( Anayasa ) 168. maddesinde, tabii servetler ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bunların aranması ve işletilmesi hakkının Devlete ait olduğu ve Devletin bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzelkişilere devredebileceği düzenlenmiştir.
- 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda yer alan düzenlemeye paralel bir başka düzenleme de 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun 4. maddesinde yer almaktadır. İlgili madde uyarınca, “Madenler Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi değildir”.
- Rödövans kelimesi Latince “Reditus” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Reditus, gelir, irat kelime kökünden günümüz Fransızcasına “redevance” olarak yerleşmiş, Türkçe'ye ise bu kelimenin Türkçe okunuşuna uygun olarak girmiş ve pek çok güncel Yargıtay kararında da bu isimle anılmaktadır ( Uyumaz, Alper/Güngör, Fatma: Rödovans Sözleşmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIX, 2015, s. 150 ).
- Günümüz literatüründe rödövans, “maden ruhsat alanlarının, hukuki hak ve sorumlulukları kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile özel veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesi durumunda, maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin, esas ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ” olarak tanımlanmaktadır.
- Rödövans, sözleşme olması itibariyle uyuşmazlık tarihi itibari ile yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun ( BK ) 1. maddesinde de belirtildiği üzere, “İki taraf karşılıklı ve birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde, akit tamam olur”. Bu düzenlemeye paralel düzenleme 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ( TBK ) 1. maddesinde de yer almakta olup, ilgili maddede de belirtildiği üzere sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.
- Yürürlükten kaldırılan 22.08.1985 tarihli Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 32. maddesinde 2003 yılında değişiklik yapılmış ve rödövans sözleşmesi açıkça tanımlanmıştır. Söz konusu 32. madde hükmüne göre, “Ruhsat sahalarındaki madenlerin üretilerek değerlendirilmesi suretiyle üçüncü kişilere veya kuruluşlara tasarruf hakkı sağlamak üzere ruhsat sahiplerinin bu kişilerle yapmış oldukları sözleşmeler rödövans sözleşmesi olarak kabul edilir”. Bu değişiklik ile rödövans sözleşmesi ilk kez hukukî dayanağa kavuşmuş olup, paralel düzenlemeye 21.09.2017 tarihli ve 30187 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 4. maddesinde de yer verilerek, rödövans sözleşmesinin, “Ruhsat sahalarındaki madenlerin işletilerek değerlendirilmesi amacıyla üçüncü kişilere veya kuruluşlara tasarruf hakkı sağlamak üzere ruhsat sahasının tamamı ya da bir kısmı için ruhsat sahiplerinin, bu kişilerle yapmış oldukları sözleşmeleri” ifade ettiği belirtilmiştir.
- Borçlar Kanunu'nda ya da özel bir kanunda düzenlenmiş sözleşmelere isimli/tipik sözleşmeler adı verilirken, Borçlar Kanunu'nda ya da özel kanunlarda düzenlenmemiş sözleşmelere isimsiz/atipik sözleşmeler denilmektedir. Bir sözleşmenin tipik olarak nitelendirilebilmesi için bu sözleşmenin sadece ismen mevzuatta belirtilmiş olması yeterli olmayıp, sözleşmenin objektif esaslı unsurları ile hüküm ve sonuçlarının da düzenlenmiş bulunması gerekmektedir.
- Rödövans sözleşmesi esas itibariyle 3213 Sayılı Maden Kanunu'nda ve Maden Kanununa ilişkin Yönetmeliklerde ismen geçmesine rağmen, ne Kanun'da ne de ilgili yönetmeliklerde mevcut olan hükümler rödövans sözleşmesine tipiklik kazandıracak ayrıntılara sahiptir. Bu itibarla, rödövans sözleşmesi isimsiz/atipik bir sözleşme olarak sınıflandırılabilir.
- Rödövans sözleşmesi maden ruhsat sahibi ya da diğer bir deyişle işletme hakkı sahibi ile bu hakları sözleşme gereğince bir süreliğine devralan rödövans veren ( rödövansçı ) arasında yapılmaktadır. Nitekim 21.09.2017 tarihli ve 30187 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Yönetmeliğinin 4. maddesinden anlaşıldığı üzere rödövansçının gerçek ve tüzel kişiler, kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri olması mümkündür.
- Ruhsat sahibi, sahada maden işletmesi için gerekli bütün ortamı rödövansçıya sağlamakla zorunlu olup, rödövansla işletiliyor olsa bile 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun 31. maddesi gereği teknik nezaretçi atama yetki ve sorumluluğu da ruhsat sahibinin üzerindedir. Rödövansçı da maden sahasını iyi bir şekilde işletmek ve sözleşmede kararlaştırılan rödövans bedelini ruhsat sahibine ödemekle yükümlüdür.
- Rödövansçının kullanma hakları madencilik faaliyeti yapmak yetkisini içerir. Bu yetkiye dayanarak maden sahasında ocak, kuyu ve galeriler açabilir ve sondaj yaparak maden varlığını tespit edebilir ve bulduğu madeni çıkarabilir. Üretilen madenler menkul mal hâline gelince, devletin kamusal mülkiyetinden çıkarak onu üreten kişinin mülkiyetine girer. Rödövans sözleşmesine dayanarak maden çıkaran rödövansçı ürettiği cevherin mülkiyetine sahip olur ( Çankaya, O. Güven: Rödövans Alt İşverenlik Sözleşmesi Midir, Kamu-İş; C:13, S:3/2014 ).
- Uyuşmazlık tarihi itibari ile yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun ( BK ) 11. maddesinde belirtildiği üzere “Akdin sıhhati, kanunda sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir.” düzenlemesine yer verilmiş iken, bu düzenlemeye paralel düzenleme 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda da yer almaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir”. Rödövans sözleşmesinin şekline ilişkin kanuni bir düzenleme olmadığından rödövans sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca herhangi bir şekil şartına tabi olmadığı ifade edilebilir. Fakat belirtmek gerekir ki, taraflar kendi aralarında bu sözleşmenin şekle tabi olması konusunda anlaşabilirler. Bu sebeple taraflar, rödövans sözleşmesini basit yazılı şekle tabi kılabileceği gibi sözleşmeye noterlikçe düzenleme ya da onaylama şeklinde resmiyet kazandırılması da mümkündür.
- Rödövans sözleşmesinin kurulabilmesi için maden ruhsat sahibi ve rödövans verenin birbirine uygun ve karşılıklı irade açıklamasında bulunmaları gerekli ve yeterlidir.
- Rödövans sözleşmesi kapsamında çalıştırılan işçinin açtığı davada, rödövans sözleşmesine 4857 Sayılı İş Kanunu'nda yer alan asıl işveren-alt işveren ilişkisine dair hükümlerin uygulanmasının mümkün olup olmayacağı konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
- 4857 Sayılı İş Kanunu'nda ayrı ayrı asıl işveren ve alt işveren tanımı yapılmamış ancak aradaki ilişki tarif edilmiştir. Kanun'un 2. maddesine göre,“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir”.
- 4857 Sayılı İş Kanunu'na dayanılarak hazırlanan ve 27.09.2008 tarihli ve 27010 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 3. maddesinde ise asıl işveren ve alt işverenin tanımına yer verilmiştir. Sözü edilen düzenlemeye göre “…Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları” alt işveren; “…İşyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işleri diğer işverene veren, asıl işte kendisi de işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları” asıl işveren olarak tanımlamıştır.
- Asıl işveren-alt işveren ilişkisinden söz edilebilmesi için; öncelikle mal veya hizmetin üretildiği bir işyeri olan asıl işverenin bulunması gerekir. Bunun dışında asıl işverene ait işyerinde iş alan ikinci bir işverenin yani alt işverenin bulunması şarttır. Ancak bu hâlde asıl işveren-alt işveren ilişkisinden söz edilebilir. Alt işverenlik ilişkisinin kurulabilmesi için aranan bu unsur göz önüne alındığında görülecektir ki; rödövans sözleşmesi, alt işverenlik ilişkisi ortaya çıkartabilecek unsurlara sahip değildir. Zira her şeyden önce rödövans sözleşmesi ile maden işletme hakkının devri söz konusu olduğundan alt işveren ilişkisinde olduğu gibi biri alt işveren, diğeri asıl işveren sıfatına sahip olmak üzere iki farklı işverenin varlığı söz konusu değildir.
- Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı gerekir. Asıl işverenin işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine yardımcı işler ile koşulları mevcutsa asıl işin bir bölümü alt işverene verilebilecektir. Asıl işverenin işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine yardımcı işlerin alt işverene verilmesinde Kanun bir sınırlama getirmemiştir. Ancak asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesiyle Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 3/a maddesi bazı sınırlamalara yer vermiştir. Bu düzenlemelere göre, “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde” asıl işin bir bölümü alt işverene verilebilir. Rödövans sözleşmesinde ise maden ruhsatlı sahanın bütünü ya da bir bölümü başkasına verilebilir. Hâl böyle olunca, rödövans sözleşmesinin taraflarından biri olan rödövans veren, sözleşmeye konu ruhsatlı sahada gerçekleştirilecek olan maden arama ve işletme işinin tamamını bir bütün hâlinde devralmaktadır. Böylece asıl işin bir kısmında işin gereği teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren bir işin ya da bir yardımcı işin varlığından bahsetme imkânı olmadığı için rödövans sözleşmesinin alt işverenlik ilişkisinin unsurlarını ihtiva ettiğini söylemek mümkün değildir.
- Yine asıl işveren-alt işveren ilişkisinde, işçilerin sadece asıl işverenden alınan işte çalıştırılması gerekmekte olup, 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 6. fıkrasındaki “…bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran…” şeklindeki düzenleme ile bu husus vurgulanmıştır.
- Asıl işverenin alt işveren işçileriyle ilgili sorumluluğu bakımından; işçi-işveren ilişkilerinden doğan işçilik alacağından dolayı işçiye karşı asıl sorumlu işçinin işverenidir. Alt işverenin işçisinin işvereni de alt işveren olduğundan, anılan alacaklardan öncelikle sorumlu olan alt işverendir. Alt işverenlerin genellikle ekonomik yönden güçsüz olmaları sebebiyle işçilik alacaklarını güvence altına almak, alt işverenin işçisinin de asıl işverenden alınan işte çalışarak asıl işverenin üretimine katkıda bulunması gibi nedenlerle alt işverenin işçilerine karşı asıl işverene de alt işverenle birlikte sorumluluk yüklenmiştir. 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 6. fıkrasında “…Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Alt işverenlik ile ilgili bu hükme paralel biçimde maden hukuku mevzuatında maden hakkını rödövans verene devreden ruhsat sahibinin, rödövans verenin işçilerinin haklarından ve onlara karşı olan yükümlülüklerden sorumlu olacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Kaldı ki 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesi bu durumun tam tersini düzenlemektedir. Ek 7. maddesindeki “Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.” şeklindeki hükümden de anlaşılacağı üzere, bahsedilen hak ve sorumluluklardan rödövans verenin sorumlu tutulması gerekmektedir.
- Yine asıl işveren-alt işveren arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinde, alt işveren tarafından üstlenilen iş, asıl işveren tarafından ödenen bedel karşılığında yerine getirilirken, rödövans sözleşmesinde rödövans veren, sözleşmede kararlaştırılan rödövans bedelini ruhsat sahibine ödemekle yükümlüdür. Bu bakımdan da Maden Kanunu'na uygun olarak akdedilen rödövans sözleşmesinin alt işverenlik sözleşmesinin unsurlarını taşımadığı görülmektedir.
- Rödövans sözleşmesi yapılırken maden ruhsat sahibinin maden işletme ruhsatını bir diğer kişiye devretmesi iki şekilde mümkündür. Bu yollardan birincisi; ruhsat sahibi, maden işletme ve üretim yönünden herhangi bir faaliyette bulunmadan maden işletme hakkını üçüncü bir kişiye ( rödövans verene ) rödövans sözleşmesi ile devretmekte ve rödövans veren işyerine bizzat kendisi işçi alarak işletme ve üretim faaliyetlerine başlayıp bunları sürdürmektedir. Hâl böyle olunca, ruhsat sahibi hiçbir şekilde işletme faaliyetinde bulunmamakta ve hiç işçi çalıştırmamaktadır.
- Rödövans ile devirin ikinci yolu; ruhsat sahibinin maden sahasını işletmeye başlamış, işçi çalıştırmış, fakat bu noktadan sonra söz konusu sahayı devretmiş olması hâlidir ki böylece ruhsat sahibi devir esnasında işletmede var olan makine ve aletleri rödövans verene kullanması için bırakmış, devre konu sahadan tamamen çekilmiş olur. Bu hâlde ruhsat sahibi, sadece ürün denetleme, ürünü teslim alma ve kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirme amacıyla üretime yönelik olmayan işçi bulundurma yetkilerine sahiptir ( Karakoç, Burak; Rödovans Sözleşmesi ve Alt İşverenlik İlişkisi, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.8, 2022, s.65 ).
- Bahsi geçen her iki devir şeklinde de ortada bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmamaktadır. Çünkü ilkinde ruhsat sahibi tamamen elini işletmeden çekmiş ve üretime karışmamakta, kendi adına işletmede hiç işçi bulundurmamaktadır. İkinci hâlde ise, her ne kadar ruhsat sahibi kendi adına işçi çalıştırmaktaysa da bunlar üretime yönelik işçiler değildir. Ayrıca, rödövans verenle işçiler arasında bir üretim birlikteliği bulunmamaktadır ( Uyumaz, Alper/ Güngör, Fatma: Rödovans Sözleşmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIX, 2015, s. 161 ).
- Açıklanan bu maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece, geçerli kabul edilen rödövans sözleşmesi ilişkisine göre ruhsat sahibi TTK Genel Müdürlüğünün asıl işveren sıfatıyla işçilik alacaklarından sorumlu olduğunun Yargıtay uygulaması ile kabul edildiği, 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesiyle 24.06.2010 tarihinde bu sorumluluğun kalktığı kabul edilse bile ilgili hükmün değişiklikten önceki iş ilişkisine uygulanmasının kanunların geçmişe etkili uygulanamayacağı ve kazanılmış hakların korunması gerektiğine dair genel ilkelere aykırı olduğu, davalı TTK Genel Müdürlüğünün rödövans sözleşmesindeki hükümler gereği kontrol yetkisi olduğundan asıl işveren olarak sorumlu tutulması gerektiği belirtilerek hüküm tesis edilmiştir.
- Uyuşmazlığın çözümü bakımından önemli olan husus, davalılar arasında rödövans sözleşmesi mi yoksa asıl işveren-alt işveren ilişkisi mi bulunduğu, davalılar arasındaki hukukî ilişkinin mahiyetine göre davalı TTK Genel Müdürlüğünün dava konusu alacaklardan sorumlu olup olmadığı noktasındadır.
- Bu noktada davalı TTK Genel Müdürlüğünün ana statüsüne değinmekte yarar vardır.
- Davalı Türkiye Taşkömürü Kurumunun 11.12.1984 tarihli ve 18602 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ana Statüsü'nün “TTK'nın Amaç ve Faaliyet Konuları” başlıklı 4. maddesinde, “Taşkömürü üretiminin gerçekleştirilmesi için gerekli her türlü yeraltı ve yerüstü sosyal ve sınai tesislerini kurmak, işletmek veya işlettirmek,” hükmüne yer verilmiş, bu Ana Statü 05.03.2020 tarihli ve 31059 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan “Türkiye Taşkömürü Kurumu Ana Statüsü” ile yürürlükten kaldırılmıştır.
- 05.03.2020 tarihli ve 31059 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren “Türkiye Taşkömürü Kurumu Ana Statüsü”nde de Kurumun faaliyet alanı ve görevleri eski düzenlemeye paralel olacak şekilde düzenlenmiş olup, 5. maddesinin 1. fıkrasının ( b ) bendi “Taşkömürü ile taşkömürü havzasındaki diğer madenlerin üretiminin gerçekleştirilmesi için gerekli her türlü yeraltı ve yerüstü sosyal ve sınai tesisleri kurmak, işletmek veya işlettirmek” şeklindedir.
- Davacı, davalılar TTK Genel Müdürlüğü ile ...-TON Ltd. Şti. arasında 23.12.2004 tarihinde imzalanan 24935 numaralı noter onaylı “Üzülmez 5 numaralı Kömür Sahasının Rödövans Karşılığı İşlettirilmesine İlişkin Sözleşme” kapsamında, 03.11.2004-27.04.2010 tarihleri arasında davalı ...-TON Ltd. Şti.'ye ait işyerinde çalışmıştır.
- Sözleşmenin 2. maddesinde ihale konusu işe ilişkin bilgilere yer verilmiş olup; “Hukuku TTK'nın uhdesinde kalmak kaydıyla Üzülmez Müessesesi 5 No.lu kömür sahası içinde aşağıda mevki ve koordinatları belirtilen alanda;
a- )İş bu sözleşmenin eki olan teklif mektubunda belirtilen ve mahiyeti Madde 7'de açıklanmış bulunan rödövans bedelinin TTK'ya ödenmesi karşılığında, bu şartname ve eki sözleşme hükümlerine riayet suretiyle, Maden Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı mevzuatı ile ilgili diğer kanun ve mevzuatın getirdiği tüm yükümlülükler, bütün masraf ve her türlü sorumluluğu işyeri sahibi olarak işletmeciye ait olmak üzere, şartnamenin 7. maddesindeki yeterlilik kriterlerine sahip gerçek / tüzel kişilerce aşağıda cinsi belirtilen madenin aranması, işletilmesidir.
b- ) Anılan sahada işletme hakkına konu kömür ile birlikte mahlut halde bulunan ve jeolojik teşekkül itibariyle kömür ile birlikte işletilmesi zaruri olan başka cins madenleri işletilmesi durumunda, TTK'ya ayrıca bedel ödemek zorundadır. Bu bedel yapılacak bir protokolle tespit edilir.” şeklinde düzenlemeye yer verildikten sonra, maddenin devamında maden cinsi, ruhsat numarası ve tarihi, il, alan ve pafta numarası bilgileri ile koordinat ve çalışma derinliğine ilişkin koşullar belirlenmiştir.
- Sözleşmenin 5. maddesinde üretim yıllarına göre şirketçe taahhüt edilen asgari üretim miktarları yazılmış, üretim yıllarında taahhüt edilen asgari üretim miktarlarının altında üretim yapılması hâlinde dahi işletmecinin yıllık taahhüt edilen miktar üzerinden hesaplanan rödövans bedelini ödemekle yükümlü olduğu, üretim yıllarında taahhüt edilen asgari üretimden fazla üretim yapılması hâlinde ise fazladan üretilen miktarın rödövans bedelinin ayrıca ödeneceği kabul edilmiştir.
- Sözleşmenin “TTK'ya ödenecek rödövans payı ve ödemeler” başlıklı 7. maddesinde, üretim yıllarında ödenecek rödövans bedelinin, birinci üretim yılı olan 2005 yılında ton başına rödövans bedeli olarak ihale teklif fiyatının ton başına 9.000,000TL uygulanacağı, birinci üretim yılından sonraki yıllara ait rödövans bedelinin ise, DİE toptan eşya fiyat indeksindeki madencilik ve taşocakçılığı Aralık ayı indeks sayısının, bir önceki yıl Aralık ayı indeks sayısına göre değişim oranı ( % ) kadar artış uygulanmak suretiyle her yılın ocak ayında yeniden tespit edileceği kararlaştırılmış ve ödeme tarihleri belirlenmiştir.
- Sözleşmenin 14. maddesinde işletmecinin, sözleşmenin akdini müteakip 1 ay içinde SSK Bölge Çalışma Müdürlüğü nezdinde gerekli işlemleri yaparak sözleşme konusu maden sahasındaki işyeri veya işyerlerini kendi adına müstakil işyeri olarak açacağı, maddenin devamında da işletmecinin bu işyerinde çalışan işçilerle ilgili olarak SSK, İş Kanunu, İş mevzuatı ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu, yönetmelikler, tüzükler ve diğer mevzuata uymadığı takdirde sorumluluğun işletmeciye ait olacağı düzenlenmiştir.
- Sözleşmenin “Maden sahasının işletilmesi ve çalışma şekli” başlıklı 15. maddesinde ise; işletmecinin, kömür varlığının işletilmesi, zenginleştirilmesi, pazarlanması, fiziki ve nakdi yatırımları, iş gücü ve iş makineleri ihtiyacını, yatırım, işletme, finansman, plan ve programlarını, termin planlarını vs. konuları kapsayacak şekilde hazırlayacağı işletme projesini, sözleşmenin onay tarihinden itibaren 15 gün içerisinde TTK'ya sunacağı; işletme projesinin yeterli bulunmaması hâlinde tespit edilen noksanlıkların, verilen süre içinde tamamlattırılacağı, istenen şartlara uygun olarak projenin verilen sürede düzeltilmemesi hâlinde ise Türkiye Taşkömürü Kurumunun 27. madde hükmünü uygulamaya yetkili olduğu; işletme projesinin, çalışmalar sırasında gelişecek ihtiyaçlara göre işletmecinin gerek duyması veya TTK'nın isteği üzerine revize edilebileceği, yapılacak her değişikliğin Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından onaylanması ve işletme projesi ile değişikliklerin bir maden mühendisi tarafından hazırlanması ve imzalanmasının gerektiği, sahada sözleşme kapsamındaki faaliyetler sırasında Maden Kanunu'nun öngördüğü şartlar ile İş Kanunu, SSK Kanunu, Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı mevzuatı ve ilgili diğer mevzuatlara ilişkin yükümlülüklerin bütün sorumluluğunun işletmeciye ait olacağı kararlaştırılmıştır. Yine madde içeriğinde, işletmecinin mevzuat, sözleşme ve işletme projesine uygun bir şekilde sözleşme konusu faaliyetleri yürüteceği belirtilmiştir.
- Sözleşmenin 18. maddesinde, işletmecinin sözleşmenin noter tarafından onaylanmasından sonra en geç 15 gün içinde SSK Bölge Müdürlüğü nezdinde gerekli işlemleri yaparak söz konusu maden sahasındaki işyeri veya işyerlerini kendi adına müstakil işyeri olarak açacağı ve buna ilişkin belge örneğini TTK'ya vereceği kabul edilmiştir.
- Sözleşmenin 19. maddesinde, işletmecilikle ilgili ve bir maden mühendisi tarafından hazırlanan bir sonraki yıla ait faaliyet programlarının her üretim yılı başında Türkiye Taşkömürü Kurumunun onayına sunulacağı, yıllık iş programları çerçevesinde yürütülecek olan faaliyetlerin, aylık ve yıllık faaliyet raporları olarak Türkiye Taşkömürü Kurumuna verileceği, üretim faaliyetlerinin 1/1000 ölçekli imalat planına devamlı olarak işleneceği ve bu imalatların projeye uygunluğunun Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından kontrol edileceği kabul edilmiştir.
- Sözleşmenin 20. maddesi uyarınca ise, Türkiye Taşkömürü Kurumunun veya yetkili kılınacak Müessese Müdürlüğünün, işletmecinin sahadaki çalışmalarını, işletme projesine uygun yapıp yapmadığını kontrol etmeye yetkili olduğu düzenlenmiştir.
- Belirtmek gerekir ki, mahkemece davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilmiş ise de, davalı TTK Genel Müdürlüğünün Ana Statüsünde taşkömürü ile taşkömürü havzasındaki diğer madenlerin üretiminin gerçekleştirilmesi için gerekli her türlü yer altı ve yerüstü sosyal ve sınai tesisleri kurmak, işletmek veya işlettirmek faaliyet konuları arasında sayılmış olup, davacı tanıkları çalıştıkları işyerinde TTK Genel Müdürlüğüne bağlı çalışan işçinin olmadığını, TTK görevlilerinin emir ve talimat vermeyip yılda bir kez kontrole geldiklerini beyan etmişlerdir. Davalı tanıkları da çalıştıkları yerde TTK Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan işçinin bulunmadığını, TTK tarafından sadece genel teftiş yapıldığını, bunun dışında TTK görevlilerinin yapılan işe herhangi bir müdahalesinin olmadığını belirtmişlerdir.
- Sözleşme maddeleri ve tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde; TTK'nın işletme faaliyetinde bulunmadığı ve kendi adına işletmede işçi çalıştırmadığı, maden işletme ve üretim yönünden herhangi bir faaliyette bulunmadan maden işletme hakkını davalı şirkete devrettiği ve yukarıda ana hatlarıyla özetlenen sözleşmenin rödövans sözleşmesi olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.
- Öte yandan 5995 Sayılı Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle 3213 Sayılı Maden Kanunu'na eklenen Ek 7. madde de yer alan “Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.” hükmünün 24.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olması, 24.06.2010 tarihinden önceki dönem için rödövansçı işçilerinin o işyeri ile ilgili doğan işçilik alacaklarından ruhsat sahibinin de sorumlu tutulması gerektiği şeklinde bir yoruma imkân vermez.
- Burada açıklandığı şekliyle geçerli bir rödövans sözleşmesinin varlığı hâlinde ruhsat sahibi ile rödövansçı arasındaki hukukî ilişkinin niteliği başından beri aynıdır. Kanun değişikliği öncesine ait dönem bakımından asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığını kabul etmek mümkün değildir. Somut olayda, Maden Kanunu'ndaki düzenlemeyi geriye yürüterek sonuca gidilmemiş, aksine davacının çalıştığı sözleşmenin içeriği dikkate alınarak sözleşmenin hukukî mahiyeti belirlenmiştir. Sorumluluğun rödövansçıya ait olduğu sözleşme maddelerinde de düzenlenmiş olup, Kanun'daki Ek 7. madde ile de bu sorumluluk kanuni bir altyapıya kavuşturulmuştur.
- Açıklanan sebeplerle geçerli bir rödövans sözleşmesinin varlığı durumunda, 24.06.2010 tarihi öncesi ve sonrası şeklinde bir ayrım yapılmaksızın, ruhsat sahibi olan davalı TTK Genel Müdürlüğünün rödövansçı işçilerinin işçilik alacaklarından sorumlu olmadığı ve hakkında açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği açıktır.
- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 24.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında, bu tarihten itibaren ruhsat sahibinin rödövansçı işçilerine karşı asıl işveren olarak sorumluluğunun bulunmadığı ancak bu tarihten önceki dönem bakımından asıl işveren-alt işveren ilişkisine Maden Kanunu'nda bir istisna getirilmediğinden ruhsat sahibi ile rödövansçı arasındaki hukukî ilişkinin İş Kanunu'ndaki sorumluluk doğuran hükümlere tabi olduğu, bahsedilen sebeple direnme kararının isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
- Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
- Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Davalı TTK Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Asıl işveren alt işveren ilişkisi 4857 Sayılı İş Kanunu 2. madde ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 12. maddede düzenlenmiştir.
Bu kanunlarda yer alan asıl işveren alt işveren ilişkisine ilişkin hükümlerin, bu Kanunların getiriliş amaçlarıyla birlikte yorumlanmak suretiyle kapsamının belirlenmesi gerekir. 4857 Sayılı Kanun'un amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemek iken 5510 Sayılı Kanunda belirtilen amaç ise sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemek olarak belirtilmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık işçilik alacaklarıyla ilgili olduğundan 4857 Sayılı Kanun'un 2. maddesinde yer alan hükme göre asıl işveren alt işveren ilişkisini değerlendirmek gerekir.
Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur ( md. 2/6 ).
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi hâlde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez ( md. 2/7 ).
Maddede sözü edilen asıl iş, mal veya hizmet üretiminin esasını oluşturan işi; yardımcı iş ise işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan işi ifade eder.
Bu hükümlerle asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlandığı kadar bu ilişkiye bazı sınırlamalar da getirilmiştir. Böylece işveren için bir alan yaratılırken getirilen sınırlamalar ile de işçilerin sözleşmeden ve Kanundan doğan haklarına etkili bir koruma sağlanmak istenmiştir.
Bu tanım ve sınırlamalarla birlikte değerlendirildiğinde bu ilişkiden söz etmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin bulunması, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve alt işverene yardımcı iş, ya da asıl işin bir bölümünün verilmiş olması gerekir. Ayrıca asıl işin bir bölümünün alt işverene verilmesinde "işletmenin ve işin gereği" ile "teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler" ölçütü de bir arada olmalıdır.
Bu unsurların da sonucu olarak, işin bölüm ve eklentilerinden biri değil de işin bütünüyle bir işverene devri durumunda veya anahtar teslimi denilen biçimde işin verilmesi durumunda artık asıl işveren-alt işveren ilişkisinden de söz edilemez. Anahtar teslimi işten bahsedilmesi için; alt işverenin asıl işverenden aldığı işin, asıl işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşıması, işyerindeki üretimle ilgisinin olmaması veya asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmaması, verilen işin asıl iş ya da yardımcı iş niteliğinde olmayıp, başkaca bağımsız bir iş olması gerekir.
Asıl işveren ile alt işveren arasında Borçlar Kanunu anlamında yapılmış olan sözleşmenin hukukî niteliği de asıl işveren-alt işveren ilişkisinin doğumunda önem taşımamaktadır. Bu ilişki eser sözleşmesine dayanabileceği gibi, kira veya taşıma sözleşmeleri gibi başka nitelikteki bir sözleşme de olabilecektir. Diğer bir ifadeyle bu ilişkide önemli olan, asıl işverene ait olan bir işin alt işveren tarafından yapılmasının sağlanması olup, ilişkinin ne şekilde veya hangi sözleşme sonucunda meydana geldiğinin sonuca etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle asıl işin ihale ile veya kira sözleşmesi ile başka bir işverene verilmesi hâlinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulamayacağı şeklinde bir sonuca varılamayacaktır. Aksine bir düşüncenin kabulü hâlinde asıl işveren alt işveren ilişkisine dair koruyucu hükümlerin işlevsiz hâle getirilebilmesini mümkün kılan uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki her iki işveren arasında borçlar hukuku anlamında kurulan sözleşme tarafları arasında hüküm ve sonuçlarını doğurur ise de bu sözleşme ilişkisinin varlığı işçilere karşı yükümlülükleri bakımından bu işverenlerin 4857 Sayılı Kanun'un 2. maddesinde yer alan asıl işveren alt işveren ilişkisi sınırlamalarına tabi olmalarını engellemez.
Asıl işveren alt işveren ilişkisi yönünden İş Kanununda yer alan bu genel düzenlemeye rağmen bu hükümlere istisna teşkil eder şekilde daha özel bir Kanun hükmü bulunduğu takdirde bu ilişkinin koşulları ve kurulmuş sayılıp sayılmayacağı yönünden İş Kanunu hükmü yerine buna istisna da teşkil eden özel kanun hükmü uygulama önceliğine sahip olacaktır.
Bu konuda bir özel düzenleme 3213 Sayılı Maden Kanunu ek 7. maddede yer almaktadır. 24.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren bu madde ile rödovans sözleşmeleri kanuni bir altyapıya kavuşturulmuş ve maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödovans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, malî ve hukukî sorumlulukların rödovansçıya ait olduğu, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı hükmü getirilmiştir.
Ruhsat sahibinin, bu düzenlemenin yer aldığı Maden Kanunundan doğan sorumlulukları bu hüküm ile korunmuş iken aynı ruhsat sahibinin başka Kanunlardan kaynaklanan bazı sorumlulukları ise yine bu hüküm ile kaldırılmıştır. Böylece İş Kanunu 2. madde hükmü kapsamında koşullar bulunsa bile buna istisna teşkil eden bu özel düzenleme nedeniyle 24.06.2010 tarihinden itibaren rödovansçı işçilerine karşı maden sahibinin, asıl işveren sorumluluğu bulunmamaktadır.
Bu tarihten öncesi için ise asıl işveren alt işveren ilişkisine Maden Kanununda bir istisna getirilmiş olmadığı için maden sahibi ile rödovansçı arasındaki hukukî ilişki, İş Kanunu 2. maddedeki sınırlayıcı ve sorumluluk doğurucu hükümlere tabidir. Rödovans sözleşmeleri ister kendine özgü bir sözleşme sayılsın, isterse borçlar hukuku kapsamında hasılat kirası niteliğinde bir sözleşme sayılsın, bu sözleşmenin hukukî niteliği asıl işveren alt işveren ilişkisinin ortaya çıkmasını engellemez. Zira bu ilişkinin kurulmasında temel unsur, asıl işverene ait olan bir işin alt işveren tarafından yapılmasının sağlanması olup, bunun hangi tür sözleşme sonucu sağlandığının bu ilişkinin kurulmasına bir etkisi yoktur.
Kanunda 2010 yılından yapılan değişikliklerden daha önce rödovans sözleşmelerine Yönetmelikte yer verilmiş olması da asıl işveren sorumluluğunu ortadan kaldırmamıştır. Zira bir Kanun hükmünden doğan sorumluluğun bir Yönetmelik düzenlemesiyle ortadan kalkmış sayılacağının düşünülmesi hukukun temel prensipleri karşısında mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık davalılar arasındaki rödovans sözleşmesi ile aralarında asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmuş sayılıp sayılmayacağı ve buradan hareketle davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün 24.06.2010 tarihinden öncesi dönem için asıl işveren olarak sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasındadır. Uyuşmazlığın kapsamına göre de bu dönemde alt işverene devri mümkün bir iş olup olmadığı ve bu kapsamda davacının başından beri kurumun işçisi sayılması gerekip gerekmediği konusunda bir değerlendirmeye gerek bulunmamaktadır.
Davalı Kurumun ana statüsünde taş kömürü üretiminin gerçekleştirilmesi için gerekli her türlü yer altı ve yerüstü sosyal ve sınai tesislerini kurmak, işletmek ve işlettirmek ve kömür ürettirmek faaliyet konuları arasındadır. Davalı kendi işçileriyle de fiilen işletme faaliyetlerinde bulunmaktadır. Davalı faaliyet konusu kapsamında olan kömür üretim işiyle ilgili olarak ruhsat sahibi olduğu ve davacının çalıştığı sahadaki işleri rödovans sözleşmesi ile devretmiş olduğundan asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulduğunun kabulü gerekir.
Bu devirin kaynağının borçlar hukuku kapsamında bir sözleşme olması bu ilişkinin kurulmasını engellemez ve asıl işverenin sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Zira 2010 değişikliğiyle rödovans sözleşmelerine içerik katan bir kapsam çizilmiş olmayıp sadece bu sözleşmelerin varlığı hâlinde sayılan kanunlar kapsamında kalan idari, malî ve hukukî sorumlulukları kaldırılmakla yetinilmiştir. Sorumluluk kaldıran bu hükmün yürürlüğe girdiği tarihten öncesine bir etkisi olması da mümkün değildir
Tüm bu nedenlerle direnme hükmü ile davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğu kabul edilip, 24.06.2010 tarihinden öncesi dönem için davalı kurumun asıl işveren olarak kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağından sorumlu tutulması yerinde olduğu için, direnme uygun bulunarak miktar incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
* Yargı mercileri tarafından verilen kararlar yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve olayın özelliklerine göre verilen kararlar olup; kararların emsal karar olarak uygulanıp uygulanmayacağı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir. Kapsamlı değerlendirme ve benzer içtihat örnekleri için ilgili departmanımız ile iletişime geçiniz