Yargıtay 'mobbing' davasında Avukat'ı haklı buldu
İstanbul'da bir bankada hizmet sözleşmesiyle avukat olarak çalışan Ayşe B, mobbing ve iş akdinin haksız feshedildiği iddialarıyla dava açtı.
Yargıtay, 9 ayda 30 kez farklı illerde görevlendirilen ve ardından işten çıkarılan kişinin açtığı mobbing davasını, uygulamanın mobbing olmadığına hükmederek reddeden yerel mahkeme kararını bozdu.
İstanbul'da bir bankada hizmet sözleşmesiyle avukat olarak çalışan Ayşe B, mobbing ve iş akdinin haksız feshedildiği iddialarıyla dava açtı. Ayşe B, dava dilekçesinde bankada çalıştığı 14 yıl boyunca işten çıkarıldığı son döneme kadar 90 ve üzeri performansla çalıştığını, hukuka aykırı yönetim kararıyla Adana'ya atandığını, bu süreçte 9 ayda yaklaşık 30 kez Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin ve ilçelerinde görevlendirildiğini anlattı. Bu süreçte yol masraflarının dahi ödenmediğini öne süren Ayşe B, 9 ayın sonunda İstanbul'da durumuna uygun görev pozisyonu bulunmadığı gerekçesiyle işten çıkarıldığını savundu. Dilekçede, "56 yaşında, 33 yıllık evli, avukat, bir eşi, 31 ve 23 yaşlarında iki oğlu, 29 yıllık mesleki tecrübesi olan avukat bir kadın çalışanın böyle bir ortamda bırakılması psikolojik tacizdir" ifadelerini kullanan Ayşe B, birlikte çalıştığı başka avukatların da aynı şekilde görevlendirilmeleri durumunda bunun bir psikolojik taciz olmadığının düşünülebileceğini ancak bunu sadece kendisinin yaşadığını kaydetti. Ayşe B, yöneticilerin diğer çalışanlara gözdağı vermek için, "Onun başına gelenler sizin de başınıza gelir" diye tehdit ettiğini de öne sürerek, 30 bin lira manevi, 10 bin lira maddi tazminat istedi. İstanbul 4. İş Mahkemesi, davacının manevi tazminat talebine dayanak gösterdiği uygulamaların mobbing oluşturmadığına hükmederek davayı reddetti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Daire kararında, çağdaş iş hukukunda, uluslararası sözleşmeler ve Avrupa normlarının işçinin huzur içerisinde işini görmesi, emeğinin karşılığını alması, çalışma ilişkisinin karşılıklı güvene dayanan tam bir uyum içerisinde olmasını amaçladığı belirtildi. İş yerinde mobbingin çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğretide dile getirdiği hukuki bir kurum olduğu ifade edilen kararda, işçinin bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunduğu anlatıldı. "Tutarlık teşkil etmesi gerekir" Kararda, "İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlık teşkil etmesi, kuvvetli bir emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığın ağır saldırıya uğraması mobbingin varlığını tartışmasız ortaya koyar. Öte yandan, ispat kurallarının zorlanan sınırları usul hukukunda yeni arayışlara yol açmıştır. Emare, bu anlayışın bir sonucudur. Olayların tipik akışı, tecrübe kuralları gözönüne alındığında varılacak sonuçla ispat gerçekleşir. Başka bir anlatımla bu ilk görünüş ispatıdır" ifadesine yer verildi. Somut olayda davacı kadının 9 ayda yaklaşık 30 kez yer değiştirmek suretiyle görevlendirildiğine işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi: "İşveren görevlendirmenin olağan bir uygulama olduğu ve diğer benzer durumda çalışanlara da uygulandığı yönünde bir savunma getirmemiştir. Bankanın diğer avukatlarının aynı dönemde benzer şekilde görevlendirildikleri ileri sürülmüş ancak kanıtlanmamıştır. 9 aylık sürede gerçekleşen görevlendirmelerin hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı somut biçimde ortaya konulmamıştır. İşverenin bu uygulamalarının davacıyı yıldırma, bezdirme amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemenin psikolojik tacizin varlığı kabul edilse dahi Borçlar Kanunu'nun 41 ve 49. maddelerine göre manevi tazminatın koşullarının oluşmadığı kabulü de doğru değildir. Mobbing olarak değerlendirilen uygulamaların oluş şekli ve süresi dikkate alındığında manevi tazminatın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece uygun bir miktar tazminat takdir edilerek bu yönde hüküm kurulmalıdır." Kararda, davacının yer değiştirmelere bağlı ulaşım, iletişim, konaklama ve yemek giderleri adı altında istediği maddi tazminat yönünden de psikolojik taciz uygulamalarının doğrudan bir sonucu olan ve varsayıma dayanmayan gerçek zararın belirlenmesi, davacının görevlendirmelerde harcırah alıp almadığı tespit edilerek maddi tazminat yönünden de karar verilmesi gerektiği belirtildi. Yerel mahkemenin ilk kararında direnmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun gündemine geldi. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozarak, daireyi haklı buldu.* Yargı mercileri tarafından verilen kararlar yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve olayın özelliklerine göre verilen kararlar olup; kararların emsal karar olarak uygulanıp uygulanmayacağı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir. Kapsamlı değerlendirme ve benzer içtihat örnekleri için ilgili departmanımız ile iletişime geçiniz.