Taşıma Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/11-554
K. 2011/684
T. 23.11.2011
• TAŞIMA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT ( Davalıya Usulsüz Tebligat Yapıldığı/Taraf Teşkili Sağlanmadan Hüküm Kurulamayacağı - Aksinin Hukuki Dinlenilme Hakkı ve Adil Yargılanma Hakkının İhlali Olduğu/Önsorun Olarak İncelendiği )
• USULSUZ TEBLİGAT ( Dava Dilekçesi Duruşma Günü Bozma ve Karar Düzeltme İlamı Bozma Sonrası Duruşma Günü Direnme Kararı ve Temyiz Dilekçesinin İsim Benzerliğinden Dolayı Davalı Dışında Başka Şahsa Yapıldığı - Taraf Teşkili Sağlanmadığı )
• TEBLİGATIN DAVALI DIŞINDA BAŞKA ŞAHSA YAPILMASI ( Usulsüz Tebligat - Taraf Teşkili Sağlanmadan Hüküm Kurulamayacağı )
• TARAF TEŞKİLİ ( Taşıma Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat/Davalıya İsim Benzerliğinden Dolayı Usulsüz Tebligat Yapıldığı - Davalının İddia ve Savunma Hakkının İhlal Edildiği )
• TUTUKLUYA TEBLİGAT ( Taşıma Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat - Davalı Tutukluya Usulüne Uygun Tebligat Yapılmadığı ve Taraf Teşkili Sağlanmadığı )
• HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI ( Davalıya Tazminat Davasında Dava ve Temyiz Dilekçesi Bozma ve Karar Düzeltme İlamı Tebliğ Edilmediği - İddia ve Savunma Hakkını Kullanmayan Davalı Açısından Bu Hakkın Tam Olarak Kullanılmayarak Adil Yargılanma Hakkını İhlal Ettiği )
• ADİL YARGILANMA HAKKI ( Usulsüz Tebligat - Taraf Teşkili Sağlanmadan Yargılama Yapılmasının Bu Hakkı İhlal Edeceğinin Gözetileceği )
Tebligat Tüzüğü m.25/2
ÖZET : Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraf teşkili sağlanıp sağlanmadığı, taraf teşkili sağlanıp savunma hakkı tanınmadan karar verilmesinin mümkün olup olmadığı hususları ön sorun olarak ele alınmıştır. Taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. Tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Dava dilekçesi ve duruşma günü, bozma ilamı, karar düzeltme ilamı, bozma sonrası duruşma günü, direnme kararı ve temyiz dilekçesinin isim benzerliğinden dolayı tutuklu davalı dışında başka şahsa yapılması iddia ve savunma hakkının, hukuki dinlenilme hakkının, adil yargılanma hakkının ihlalidir. Taraf teşkili usulünce sağlanmadan hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 21.05.2008 gün ve 2006/136 E., 2008/180 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 15.12.2009 gün ve 2008/13385 E., 2009/12985 K. sayılı ilamı ile;
( ... Davacılar vekili, davalı İ... G...-G... Tic. A.Ş.nin maliki ve işleteni, davalı M. Y.'ın sürücüsü olduğu TED Ankara Koleji okul servisinde müvekkillerinin murisinin yolcu olarak okuluna gitmekte iken, araç sürücüsünün tam kusuru ile neden olduğu kazada vefat ettiğini, müvekkillerinin olay nedeniyle desteklerinden yoksun kaldıkları gibi derin acılar yaşadıklarını ileri sürerek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalması kaydıyla şimdilik, müvekkillerinden Müjde için 200.000 YTL.sı manevi ve sigorta tarafından karşılanmayan kısım için 5.000 YTL.sı maddi, Kamil Haldun için 200.000 YTL.sı manevi ve sigorta tarafından karşılanmayan kısım için 5.000 YTL.sı maddi, Caner için 100.000 YTL.sı manevi tazminatın olay tarihinden itibaren avans faizi ile davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı İ... G...- G... San. Tic. ve Araç Kiralama Hizmetleri ( Rent a Car ) vekili, dava konusu kazayı yapan aracın malikinin müvekkili olmasına karşın aracın 29.6.2004 tarihinde dava dışı C... Tur. Ltd. Şti.ne kiralandığını, olayında bu şirket tarafından aracın işletilmesi sırasında meydana geldiğini, anılan şirketle yapılan sözleşmenin 5.12 maddesi uyarınca trafik kazaları da dahil olmak üzere tüm maddi ve manevi zarar ve ziyandan C...-TUR Tur. Ltd. Şti.nin sorumlu olacağının düzenlendiğini, keza sürücünün de bu şirketin çalışanı olduğunu, sigorta şirketlerinin maddi tazminat taleplerini karşıladığını, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, yasal faiz istenebileceğini savunarak, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TED Ankara Koleji Vakfı Özel İlköğretim Okul Müdürlüğü vekili, öğrenci servisinin veli ile yaptığı taşıma sözleşmesi ile hizmet verdiğini, aracın okula ait olmadığını, Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğinin 5. ve 7. maddelerinin olayda uygulanma yerinin bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma,toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, murisin okutulması bakım ve yetiştirilmesi için yapılan muhtemel masraf ile sigorta şirketleri tarafından ödenen tazminat miktarları indirildikten sonra davacıların karşılanmamış maddi tazminat hakkının kalmadığı, okul servisinin davalı TED Ankara Koleji Vakfı Özel İlköğretim Okul Müdürlüğüne ait olmadığı, aracın okulun kullanımına tahsis edilmediği, servis hizmetinin velilerle yapılan taşıma sözleşmesi gereği yapıldığı, olayda kusursuz sorumluluk hallerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davalı TED Ankara Koleji Vakfı Özel İlköğretim Okul Müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine, davacı Müjde için 20.000 YTL.sı manevi, davacı Kamil Haldun için 20.000 YTL.sı manevi ve kardeş Caner için 10.000 YTL.sı manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılar İ... G...- G... San. Tic. ve Araç Kiralama Hizmetleri ( Rent a Car ) ve M. Y.'dan tahsiline, maddi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili ve davalı İ... G...- G... San. Tic. ve Araç Kiralama Hizmetleri ( Rent a Car ) vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacıların murisinin davalı taşıma şirketine ait araçta yolcu olması nedeniyle kusurunun olmamasına, murisin yetiştiği aile ortamı yüksek tahsil yapmaya yönlendirecek şart ve imkanlara sahip olması nedeniyle asgari ücretin üzerinde tazminata esas gelirin belirlenerek maddi tazminatın hesabında bir usulsüzlük bulunmamasına, taşıma sözleşmesinin davalı İ... G...- G... San. Tic. ve Araç Kiralama Hizmetleri ( Rent a Car ) ile yapılması nedeniyle aracın fiili taşıyana kiralanmasının bu davalının taşıyan olarak sorumluluğunu ortadan kaldırmayacak olmasına ve ayrıca olay tarihinde geçerli Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğinin 7. maddesi hükmü uyarınca da TED Ankara Koleji vakfının taşıyan dışında bir başka sıfatla dahi sorumlu tutulması mümkün bulunmadığından hakkındaki davanın husumet yönünden reddinde de bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı İ... G...- G... San. Tic. ve Araç Kiralama Hizmetleri ( Rent a Car ) vekilinin tüm ve davacılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince, dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece karara esas alınan 19.03.2008 tarihli bilirkişi raporunda davacılara Ferdi Kaza Koltuk Sigorta Poliçesinden ödenen 50.000 YTL.sı hesap edilen destekten yoksun kalma tazminatından indirilmiş ise de, Ferdi Kaza Sigorta Sözleşmesinde yolcunun ölümü halinde sigortacı, bir meblağ sigortası bedeli olan ölüm tazminatını can sigortası ilkeleri uyarınca aynen ölenin yasal mirasçılarına ödemek yükümlülüğü altındadır. Bu itibarla mahkemece, Ferdi Kaza Koltuk Sigorta Poliçesinden ödenen 50.000 YTL.sının hesap edilen destekten yoksun kalma tazminatından indirilmek suretiyle ve bu durumda tazminat miktarının negatif bakiye verdiğinden bahisle davacı anne ve baba yönünden maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle bozulduktan sonra, bu kez davacılar vekilince reddedilen temyiz itirazları yönünden karar düzeltme talebinde bulunması üzerine;
( ... 1- Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı TED Ankara Koleji Vakfı ile davalı İ... G...-G... Sanayi Ticaret Taahhüt Taşımacılık ve Araç Kiralama Hizmetleri arasında önceden 22.08.2003 tarihinde sonradan da bu sözleşme yenilenerek 28.09.2004 tarihinde öğrencilerin taşınması hususunda anlaşma yapıldığı, kazanın 06.06.2005 tarihi itibariyle sözleşme süresi içerisinde meydana geldiği hususları tartışmasızdır. Sözleşme başlığı "Öğrenci, öğretmen ve personel taşıma sözleşmesi" olup sözleşmenin konusu başlıklı. 2. maddeye göre "TED Ankara Koleji Vakfı okulları, öğrenci, öğretmen ve personelinin Ankara içi ile İncek kampusu arasında evden okula, okulda eve götürülüp getirilmesi..." olduğu, 3. maddesinde; işin süresinin gösterildiği, 4. maddesinde; güzergahların, 5. maddesinde; alınacak ücretlerin, 6. maddesinde; ilgili aysonunda verilen hizmette bir aksama olması halinde kullanılmak üzere taşıyıcının vakfa 100.000 YTL güvence bedeli yatıracağı, 8.maddesinde; taşımacının 300.000 YTL tutarında kesin ve süresiz teminat mektubunu vakfa vereceği, 9. maddesinde; vergi, resim ve harçların, 10. maddesinde; fesih hususların düzenlendiği, öncelikle 7. maddesinde a ) bendinde; okul servis araçları yönetmeliği hükümlerine uyulacağı b ) bendinde; taşımacının vakıftan onay almadan herhangi bir değişim yapamayacağı, c ) bendinde; taşımacının vakfın belirleyeceği bir sigorta şirketine "Ferdi Kaza Sigortası" yaptırması zorunluluğu, d ) bendinde; 3.kişilere verilerek zararlardan dolayı vakfa rücu edilemeyeceği, m ) bendinde; taşımacının personelinin davalı çalışanlarına ait tüm kararlarına ve genelgelerine uymakla yükümlü olacağı hususları açıkça belirtildiği, davacı tanıklarının da; servis araçlarının kiralanması, taşımacılık işlerinde bulunulması, ihalenin yapılması ve araçların seçim ve denetiminde tamamen okul yönetiminin etkili ve yetkili olduğu, öğrenci ve velilerin söz sahibi olmadıkları yönündeki beyanları karşısında davalı vakfın söz konusu taşıma işini denetleme ve kontrol yetkisine sahip olduğu bu durumda vakfın da taşıyan olarak kabulü gerektiğinden davacı vekilinin bu yöne ilişkin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairenin temyiz bozma ilamının ( 1 ) nolu bölümünün bu hususa ilişen bölümünün ortadan kaldırılarak yerel mahkeme kararının bu nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçelerle bozulmuş; davacılar vekilinin karar düzeltme istemi üzerine yine yukarıda başlık bölümünde yer alan bozma nedeni de eklenmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacılar vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca yapılan incelemede işin esasına geçilmeden önce, dosya kapsamına göre dava dilekçesi ve duruşma gününün davalı dışında başka bir kişiye tebliğ edilmiş olması karşısında, taraf teşkili sağlanıp sağlanmadığı, taraf teşkili sağlanıp savunma hakkı tanınmadan yargılamanın yürütülüp, karar verilmesinin mümkün olup olmadığı hususları ön sorun olarak ele alınmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle "tebligat", "taraf teşkili", "adil yargılanma" ve "hukuki dinlenilme hakkı" kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:
Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
Bir dâvada davalının, davacının açmış olduğu dâvadan haberdar olması, dâvaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dâva dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
Mahkemenin, bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de, bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( HMK )'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ( HUMK )'nun 429. maddesinin amir hükmü gereği, zorunludur.
Nitekim, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 1086 sayılı HUMK'nun 429/2. maddesinde, "...Mahkeme, temyiz edenden 434'ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay'ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir." hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında mahkeme, bozma ilamını taraflara tebliğ edip; kendiliğinden tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usulü işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece direnme ya da uyma kararı verilmesi olanaklı değildir ( HGK'nun 26.09.2007 gün ve 2007/11-652 E. -624 K; 02.07.2003 gün ve 2003/2-408 E.-467 K. sayılı ilamları ).
Hal böyle olunca, yargılamada yöntemine uygun olarak taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığının belirlenmesine yönelik olarak, tebligata ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır:
7201 sayılı Tebligat Kanunu ( Teb.K )'nun 10. maddesinde; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır." hükmü bulunmaktadır.
6099 sayılı Kanunla; bu maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere "Bilinen son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır"düzenlemesi getirilmiştir.
Anılan Kanunun "Mevkuf ve mahkumlara tebligat" başlıklı 19. maddesinde: "Mevkuf ve mahkumlara ait tebliğlerin yapılmasını, bunların bulunduğu müessese müdür veya memuru temin eder."
Hükmü yer almakta;
Tebligat Tüzüğünün 25. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinde de; "Mahkuma tebligat yapılamazsa, tebliğ mazbatasına, müdür veya memur tarafından sebebi gösterilmek suretiyle şerh verilir." düzenlemesi bulunmaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın, usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
Anılan Kanun ve Tüzüğün bu konuda etkili önlemler almış olmasının tek amacı, tebliğin muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır.
Şu hale göre; yazılı tebligat, bir davaya ilişkin işlemleri o davayla ilgili kişilere bildirmek için, mahkemelerce Kanuna uygun biçimde yapılan bir belgelendirme işlemidir. Dolayısıyla, Kanun ve Tüzük hükümlerinin en küçük ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.
Taraf teşkili konusuna gelince;
Bir dâvada tarafların teşkil edilebilmesi, bu sayede dâvada karşılıklılık, çelişikliğin sağlanabilmesi ve iddia ve savunmalarda bulunulabilmesi için taraflarla, taraflar dışındaki tanık ve bilirkişi gibi üçüncü kişilere usulüne uygun tebligat yapılması gereklidir. Tebligat sayesinde, ilgililer duruşmaya davet olunur ve kendilerine, yargılama hakkındaki ilk bilgiler, tebliğ konusu dilekçeler sayesinde verilir. Tebligat, yargılamanın makûl sürede yapılıp sonuçlandırılması, hak ve adaletin gecikmeden yerine getirilmesi açısından önemli bir usûli işlemdir ( Mehmet Ruşen Gültekin, Adil Yargılanma Hakkının Gerçekleşmesini Sağlayan Araçlardan Milletlerarası Tebligat ve İstinabe, ( Doktora Tezi ), Ankara 2006, s. 16, 17 ).
Taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur.
Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasasının 36. maddesi ile direnme kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 73. maddesinde de ( 6100 sayılı HMK'nun 27. maddesi ) açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s.1876 vd ).
Çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 27. maddesi uyarınca Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re'sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, duruşma gününü, kararını, bozma ilamını, duruşma günü ve direnme kararını taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, usulün amir hükmü gereğidir.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir ( HGK'nun 04.03.2009 gün ve 2009/9-52 E.-2009/105 K.; 14.04.2010 gün ve 2010/21-200 E. 2010/216 K.; 20.04.2011 gün ve 2011/5-175 E. 2011/202 K. sayılı ilamları ).
Hukuki dinlenilme hakkına gelince:
Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasamızın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nöe de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesi hükmüne göre:
" ( I ) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
( 2 ) Bu hak;
a ) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b ) Açıklama ve ispat hakkını,
c ) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir".
Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gereklidir.
Hukukî dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Ancak, her yargılama süjesi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.
Bu hakkın üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de, kararların gerekçesinde yapılması gerekir ( bkz. 6100 sayılı HMK.nun Hükümet Gerekçesi madde 32 ).
Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenmesi, başka kimsenin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar, yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı, doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Hukukî dinlenilme hakkı yargılamanın süjesi olan herkese aittir. Dava sonunda hukukî durumu etkilenecek olan kişilere, yargılamadaki durumlarına uygun şekilde bu hak tanınacaktır. Tanık ve bilirkişilerin kendileri ile ilgili bir sonuç doğması halleri dışında, hukukî dinlenilme hakkı bulunmamaktadır. Davada taraflar, çekişmesiz-yargı işlerinde ilgililer bu hakka sahip oldukları gibi, fer'i müdahilin de kendi hakkıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkı bulunmaktadır.
Hukukî dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke değildir. Tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukukî korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukukî uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır.
Hukukî dinlenilme hakkına aykırılık -bir istinaf gerekçesi ve -temyizde de bozma sebebidir. Hakkın ihlâlinin niteliğine göre, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilebilir. Ayrıca adil yargılanma ihlâli çerçevesinde de Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'ne başvurulabilir.
Kanunda da açıkça belirtildiği gibi, hukukî dinlenilme hakkının temel üç unsuru bulunmaktadır ( 6100 sayılı HMK madde 27/2 ).
Bunlardan ilki "Bilgilenme Hakkı" dır.
Buna göre, hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bilgilerime hakkı, gerek karşı taraf gerekse yargı organlarının işlemleri ve dosya kapsamına girip yargılamayı etkileyen her şeyi kapsar. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçekten sağlanmaya çalışılmalıdır. Özellikle tebligat ve davetiye kurallarının uygulanmasında özen gösterilmelidir. Usûlüne uygun tebligat yapılmadan, davetiye çıkarılmadan, tefhimi mümkünse tefhim gerçekleşmeden yapılan işlemler taraflar bakımından sonuç doğurmaz.Taraflardan gizli yargılama yapılamayacağı için, yargılamaya dâhil olan her işlem bakımından taraflar, dosyanın korunması ve yargılamanın sağlıklı yürütülmesi dışında bir sınırlamaya tabî olmadan tam olarak bilgilenme hakkını kullanabilirler. Bu sınırlamalar da bilgilenme hakkını ortadan kaldırıcı nitelikte olmayıp sadece kullanılmasını yargılamanın sağlıklı işlemesi için belirli kurallara bağlamak şeklinde olabilir. Tarafların bilgisine açık olmayan hiçbir husus hükme esas alınamaz.
Hukukî dinlenilme hakkının ikinci unsuru "Açıklama ve İspat Hakkı" dır.
Buna göre de, hak sahibinin bilgilendiği hususlarda açıklama hakkı tam olmalıdır. Açıklama hakkı kapsamına, yargılamanın temelini oluşturan vakıalar, bunların ispatına ilişkin faaliyet ve hukukî sebepler girmektedir. Bununla birlikte, açıklama hakkı sınırsız bir içini dökme hakkı değildir. Bu konuda hakkın özünü zedelemeyen, yargılamanın sağlıklı işlemesine yönelik sınırlamalar getirilebilir. Ancak, hakkı anlamsız kılacak sınırlamalar kabul edilemez. Bu çerçevede örneğin, makul kabul edilebilecek, iddia ve savunmayı genişletme yasağı ile delil gösterilmesi konusunda getirilen sınırlamalar hukukî dinlenilme hakkına aykırı sayılmaz. Burada, teksif ilkesi ve usûl ekonomisi ortaya çıkacak, hukukî dinlenilme hakkı ihlâli sonucunu doğurmayan, teksif ilkesine ve usûl ekonomisine uygun olan sınırlamalar kabul edilebilecektir. Açıklama hakkının ne şekilde kullanılacağını ise, kural olarak ilgili yargılama usûlü belirler.Açıklama hakkının kullanılması için ilgiliye gerekli ortam hazırlanmasına rağmen, kişi bu hakkı kullanıp kullanmamakta serbesttir, hakkını kullanmayarak haktan feragat edebilir.
Hukukî dinlenilme hakkının üçüncü unsuru "Dikkate Alınma Hakkı"dır.
Taraf açıklamalarını yargı organları, tam olarak dikkate alıp değerlendirmelidir. Ancak bu şekilde ilgililer gerçek anlamda yargılamayı etkileyen bir yargılama süjesî haline gelmiş olur. Aksi halde bilgilenme ve açıklama hakkı anlamsız kalacaktır. Bu sebeple, dikkate alma ve değerlendirme, yargı organı için mutlak bir yükümlülüktür ( Hakan Pekcanıtez- Oğuz Atalay- Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011, s. 272- 278 ).
Hakkaniyete uygun bir yargılanmanın gerçekleşmesini sağlayacak en önemli ilke ise silâhların eşitliği ilkesidir. Silâhların eşitliği ilkesi, yine, AİHM'ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silâhların eşitliği ilkesi, dâvanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dahil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makûl bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Silâhların eşitliği ilkesi, AİHM'nin 6. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde geçmektedir.
Bu konuda AİHM'nin Türkiye'ye ilişkin bir değerlendirmesi Mehmet Göç/Türkiye kararında yer almıştır. AİHM, "mahkemece belirlenen tazminatı yetersiz bulan başvurucunun dâvasının, Yargıtay aşamasında devam etmekte olduğu bir sırada başvurucu, Yargıtay önündeki yargılamada başarı olanaklarını zayıflatacak her türlü sunumdan bilgi edinmek hakkına sahiptir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtay'a sunduğu tebliğnamesinin başvurucuya tebliğ edilmemesi, Sözleşmenin 6. maddesinin ihlâlidir" sonucuna varmıştır.
Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usûlde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Savunma hakkının yeterince kullanılamadığı bir yargılamanın doğru sonuçlar vermesi beklenemez. Adil yargılamayı gerçekleştirmeye yönelik her hukuk kuralı savunma hakkının varlığına işaret edecektir. Hak arama özgürlüğü ve bunun somut unsurlarından biri olan savunmanın yapılabilmesinin ilk koşulu ise tebligattır. Bir yargılama sırasında taraflar, yargılama hakkındaki ilk bilgilere ve bunun sonucunda iddia ve savunma yapabilme haklarına ancak usulüne uygun tebligat ile kavuşabilecek ve bu şekilde savunma yapılabilecektir. Bunun tersi olarak geçerli ve usulüne uygun bir tebligat olmaksızın yargılama yapılması ise, savunma hakkının dolayısıyla, en temel insan haklarından birinin ihlâli anlamına gelecektir ( Mehmet Ruşen Gültekin, a.g.e., s. 17 vd. ).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;
Mahkemece dava dilekçesi ve duruşma günü, bozma ilamı, karar düzeltme ilamı, bozma sonrası duruşma günü, direnme kararı ve temyiz dilekçesinin isim benzerliğinden dolayı davalı M. Y. dışında başka bir şahsa yapılmıştır.
Diğer taraftan, yerel mahkeme kararı ile temyiz dilekçesi de aynı tebligat zarfı içerisinde tutukevinde bulunan davalı M. Y.'ın tebliğ anında orada bulunmama nedeni gösterilmeden "yetkili müdüre" yapılmıştır. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun yukarıda açıklanan 19.maddesi ve ilgili tüzük hükmü gereğince, tutukevinde bulunan davalı M. Y.'a tebliğlerin yapılmasını, bulunduğu müessese müdür veya memurunun temin edip; tebligat yapılamazsa, bunlar tarafından sebebi gösterilmek suretiyle tebliğ mazbatasına şerh verilmesi gerekirken; buna uyulmamakla mahkeme kararı ve temyiz dilekçesinin de usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, dava dilekçesi ve duruşma gününün, bozma ilamının, karar düzeltme ilamının, bozma sonrası duruşma gününün, direnme kararı ve temyiz dilekçesinin isim benzerliğinden dolayı davalı M. Y. dışında başka bir şahsa yapılması; ilk kararın ve temyiz dilekçesinin de, açıklanan şekilde 7201 sayılı Kanunun 19. maddesi ve ilgili tüzük hükümlerine aykırı olarak tebliğ edilmiş olması; yukarıda ayrıntısıyla açıklanan ve ortaya konulan tüm ilkelerin ihlali anlamındadır.
O halde, davalıya dava dilekçesi ve duruşma günü, mahkeme kararı, temyiz dilekçesi, bozma ilamı, karar düzeltme ilamı ve bozma sonrası duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edilmeden, taraf teşkili usulünce sağlanmadan yargılamaya devam olunup, hüküm kurulması olanaklı değildir.
Yerel Mahkemece, dava dilekçesi ve duruşma günü, mahkeme kararı, temyiz dilekçesi, bozma ilamı, karar düzeltme ilamı ve bozma sonrası duruşma günü davalıya usulünce tebliğ edilmiş gibi işlem tesis edilip, taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılarak; davalının yokluğunda ve ona hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan, savunma ve adil yargılanma hakkını kısıtlar biçimde yargılama yapılıp sonlandırılması ve sonuçta da davalının aleyhine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle ön sorunun kabulü ile diğer hususlar incelenmeksizin kararın salt bu usulü nedenlerle bozulması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 23.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.