İdari Yargı Kararlarının Gerekçelerinin Bağlayıcılığı*

İdari Yargı Kararlarının Gerekçelerinin Bağlayıcılığı*

II. YARGI KARARLARININ GEREKÇELİ OLMA ZORUNLULUĞU

A. ANAYASA GEREĞİ

Bir devletin temel düzeni ve dayandığı hukuk fikri Anayasa ile belirlenip geçerlilik kazanıyorsa, bunun doğal sonucu, o devletteki bütün iç hukuk metinlerinin Anayasaya aykırı olamamasıdır . Gerekçe bahsi ilk kez 1961 Anayasasında geçmiş, aynı hüküm 1982 Anayasasında da 141’nci maddede tekrarlanmıştır. Bu maddenin 3’ncü fıkrasına göre; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” En üst hukuk normu olan Anayasada yerini böylece alan gerekçe, ilgili diğer kanunlarda da açıklamasını bulmuştur.

Buna göre, çıkarılan kanunlarda, kararların gerekçeli olması istenecek, gerekçesiz mahkeme kararları her şeyden önce Anayasaya aykırılıkla sakatlanacaktır.

B. ULUSLARARASI ANDLAŞMALAR GEREĞİ

“Milletlerarası Andlaşmaların Uygun Bulunması”nı düzenleyen Anayasamızın 90’ncı maddesine 7.5.2004 tarihinde 5170 sayılı kanunla ilave edilen ek cümle ile milletlerarası andlaşmalar mevzuat hiyerarşisinde Anayasa ile kanunlar arasında bir yere sahip olmuştur. Söz konusu fıkra şu şekildedir:

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek Cümle: 7.5.2004-5170/7) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümleri içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Bu madde hükmüne göre, Anayasa ve kanunlarda gerekçe ile ilgili bir hüküm bulunmasa dahi, taraf olduğumuz andlaşma ve sözleşme hükümlerinde mahkeme kararlarının gerekçeli olması arandığı takdirde mahkemelerin kararlarını gerekçeli olarak vermeleri gerekmektedir.

Mahkemelerin kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır. Milletlerarası andlaşma ve sözleşmelerde kararların gerekçeli olması, adil yargılama hakkı kapsamında düşünülmüş ve özellikle AİHM’nin içtihatları bu yönde oluşmuştur.

Adil yargılanma hakkı , mahkemenin kararının , mutlaka ve otomatik olarak bir veya diğer tarafın yaptığı beyanlara dayandırılması değil, mahkemeye taraflarca sunulmuş olan bütün fiili ve hukuki delillerin tarafsız bir şekilde göz önüne alınmasını gerektirir. Mahkeme taraflarca kendisine sunulan bütün delilleri , hüküm açısından önemli olsun olmasın, önyargısız olarak değerlendirmelidir. Sözleşmenin 6/1 maddesine göre , mahkemeler kararlarını gerekçeli olarak yazmak yükümlülüğü altında olmakla birlikte , bundan tarafların her iddiasına karşı ayrıntılı cevap verilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır . Ancak davanın esasına yönelik iddia ve talepler gerekçede karşılanmalı , bunların dışındakilerin ise davanın esası ile ilgili olmadığının belirtilmesi ile yetinilmelidir.

AİHM ‘ne göre , milli mahkemeler, davanın ciddi bir şekilde incelendiği konusunda tarafları tatmin etmelidir. Kraska-İsviçre olayında, İsviçre Federal Mahkemesinde yapılan bir duruşmada, hakimlerden birisi, zaman kıtlığından şikayetçinin temyiz dilekçesinin ancak yarısını inceleyebildiğini açıklamıştır. Şikayetçinin adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına karşı AİHM kendisinin talebinin Kanton Hükümeti ve idare mahkemeleri tarafından titizlikle incelendiğine işaretle , tutumu şikayet konusu olan hakimin duruşmada oynadığı aktif rolü göz önüne alarak Sözleşmeye aykırılık görmemiştir .

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13