Ekonomik Şiddet Boşanma Nedenidir.

Ekonomik Şiddet Boşanma Nedenidir.

Ekonomik Şiddet Boşanma Nedenidir.

 T.C.

ANKARA
8. AİLE MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO: 2008/678

KARAR NO: 2008/898

HÂKİM: ERAY KARINCA 26084

KÂTİP: HANDAN KARABULUT 110120

DAVACI: H. Ö. –

VEKİLİ: Av. A. ÖZTAŞ ,

DAVALI: M. Ö.-

VEKİLİ: Av. M. YAYCIOĞLU –

DAVA: Boşanma

DAVA TARİHİ: 11/06/2008

KARAR TARİHİ: 21/07/2008

Mahkememizde görülmekte bulunan davanın yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili tarafından verilen dilekçe üzerine yapılan yargılama sonucunda, davacı tanıklarının, “Tarafların uzun zamandır ayrı odalarda yatmaları bir yana gündüzleyin dahi ayrı odalarda oturduklarını, aralarındaki iletişimin tamamen koptuğunu, davacının hastalığı döneminde dahi davalı eşin otomobiliyle hastaneye götürmediğini, ilgi göstermediğini, kadının üzerinde bir taksi parasını ödeyebilecek kadar dahi para bulundurmasına izin vermediğini, gerek çalıştığı dönemde gerekse emekliliği sırasında da parasızlık çekmesine, içeceği çay parasını dahi hesaplamasına neden olduğunu, davalının kırılan bir çay bardağının dahi hesabını sorduğunu, kadının parasını kendisinin kullanmak istemesi durumunda ise, davalının “herkes kendi ihtiyacını karşılayacak” diyerek aile bütçesinde ikilik yarattığını” sözlerine dayanılarak mahkememizce boşanmaya karar verilmiştir.
Mahkememiz kararı temyiz incelemesi sonucunda “Tanık beyanlarında geçen olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği ve davacı kadından aktarılan olayların boşanmaya esas alınamayacağı” belirtilerek bozulmuştur. Bozma gerekçesinde devamla, “Dinlenen davacının tanıklarının, sözlerinin bir kısmı TMK’nun 166/1 maddesinde yer alan temelden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar, bir kısmının ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir” denilerek, davanın reddinin gerektiği belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere Yargıtay’la mahkememiz kararı arasındaki çelişki ispat hukukuna ilişkindir. Yargıtay kararında tanıkların dolaylı anlatımda bulundukları için anlatımların inandırıcı olmadığı belirtilmektedir.
Somut duruma baktığımızda tanıkların, davacı kadının eşiyle yaşadığı sorunları o an için görmemiş olmaları doğaldır. Olayda fiziki şiddet uygulanmadığı için sabah işe gelen kadını dövülmüş, gözü mor veya kolu askılı olarak da görmemişlerdir. Şayet böyle bir görünüme tanık olsalardı, muhtemeldir ki Yargıtay aşamasında da bu yoldaki anlatımlara itibar edilecekti. Olayda ise fiziksel şiddet olmamakla birlikte davacı bir çay parasına bile muhtaç duruma düşürülmüştür. Bu durumun aynen gözün morartılması, kolun bacağın kırılması gibi çalışma arkadaşları tarafından gözlenmesi olanaklıdır. Çünkü her gün aynı ortamda bulunan insanlar, nasıl fiziksel şiddet izlerine tanık oluyorlarsa, ekonomik şiddete de tanık olabilirler. Öyle ise Yargıtay’la aramızdaki temel ayrılık her ne kadar ilk bakışta ispat hukukuna ilişkin gibi gözükmekteyse de özde fiziksel şiddete yoğunlaşılıp ekonomik şiddetin gözden kaçırılmasından kaynaklanmaktadır.
Yinelemek gerekirse davacı kadın iş yerine dayak yemiş olarak gitseydi vücudundaki izler görüleceği için arkadaşlarının tanıklığı kabul edilecekti. Parasız bırakılması kendi maaşını kullanamaması ve iş arkadaşlarının onun süreklilik gösteren parasızlığını ve çaresizliğini gözlemeleri, bunu da duruşmada aktarmaları inandırıcı ve geçerli sayılmalıdır. Kaldı ki usul hukukumuzdaki yüzyüzelik ilkesi gereği anlatımların inandırıcı olup olmadığını ilk derece hâkimi takdir edecektir.
Öte yandan öğretide “Bireylerin çalışmalarının engellenmesi, çalışmaya zorlanmaları, kişisel kazançlara veya mal varlıklarına el koymak, bunları yönetmelerine engel olunmak şeklinde ortaya çıkan davranışlar ” olarak tanımlanan ekonomik şiddet, fiziksel şiddet gibi çoğunlukla görüldüğü üzere kendini ani ve öfke patlamaları biçiminde açığa vurmaz. (Tanım için Bkz; Yrd. Doç. Dr. Mehmet Erdem, Aile İçi Şiddet ve 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, Türkiye Barolar Birliği Dergisi Sy. 73 Kasım-Aralık 2007 s:56) Daha çok kişilik ve huyla ilgili olup sistematiktir ve süreklilik gösterir. Mağdurun bu tavrı algılaması, tepki göstermesi çok daha zordur ve uzun zaman ister. Kaldı ki somut olayda davalı erkek, mal varlığının yarısını davacı kadın adına kaydettirmiştir. Yani görünüşte iyi niyetlidir. Ama yaşamın sırf tasarrufla geçmeyeceği, bu arada bir ömrün de tükenip gideceğini anlamak için somut olayda davacı kadının emekli olması gerekmiştir. Öyle ise bozmadaki, “bir kısım olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği” yani örtülü af gerekçesi de ekonomik şiddetin yukarıda belirtilen niteliği gereği yerinde değildir.
Sonuç olarak davacı ve davalı Adalet Bakanlığında farklı birimlerde çalışmışlardır. Davacı tanıkları, davacı kadının çalışma arkadaşlarıdır. Uzun yıllar aynı birimde aynı odada çalışan insanların, birbirlerinin özel yaşamlarına ilişkin olarak gözlemde bulunmaları ve bilgi sahibi olmaları doğaldır. Özellikle davacı kadının sürekli parasızlık çekmesinin, kırılan çay bardağının hesabını yapmak zorunda kalışının, çay parası ödemekte dahi sakınımlı davranmasının yani uğradığı ekonomik şiddetin çalışma arkadaşlarının gözünden kaçması düşünülemez. Bunun, gerek davacıdan gerekse kısıtlı da olsa görüştükleri davalıdan kaynaklanıp kaynaklanmadığına ilişkin gözlem yapmaları ve bilgi edinmeleri de kaçınılmazdır. Süreklilik taşıyan bu olguya davacı kadının uzun yıllar katlanmış olması, hiç olmazsa emeklilik döneminde bir parça olsun parasal rahatlık istemesine engel sayılmamalıdır.

 Bu açıklamalar ışığında, davacı tanıklarının tek yanlı da olsa davacı kadından edindikleri bilgi ve izlenimleri süreç içerisinde doğrulama şanslarının olacağı, sürekli aynı sıkıntılardan söz eden kadının sözlerinin, yaşanılan bu sıkıntıları bizzat gören tanıklarca doğrulanabileceği kabul edilmelidir. Kaldı ki davacı kadının hastalığı döneminde taksi parasını dahi ödeyememesi, davalı erkeğin cimriliği nedeniyle onu otomobili ile hastaneye götürmeyişi, tanıkların somut ve görgüye dayalı bilgileridir.
O halde, uzun yıllar eşinin aşırı hesaplı ve cimrilik ölçüsündeki tutumluluğuna dayanmak zorunda kalan kadının, ekonomik ve sosyal alanda özgür ve rahat yaşamak ve ekonomik şiddetten kurtulmak için açtığı davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği inancıyla önceki kararımızda direnilerek aşağıdaki yargı kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarda açıklanan nedenlerle,
Mahkememiz kararında direnilmesine,

Davanın kabulüyle, davacı H. Ö. ile davalı M.Ö.’in TMK nunun 166/1. maddesi gereğince BOŞANMALARINA,

Davacı kadın yararına, 2,500 YTL maddi tazminat takdirine,

Manevi tazminat isteğinin koşulları oluşmadığından reddine,

Davacı kadına taşınmazın tahsisine ilişkin tedbirin kararın kesinleşmesi ile birlikte kaldırılmasına, ( tedbirin karar kesinleşinceye kadar sürdürülmesine )

Tarafların diğer tüm isteklerinin reddine,

Davacı davasını vekille takip ettiğinden, yürürlükteki tarife uyarınca 450 YTL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,

Davacı tarafından yapılan yargılama giderleri, karar harcı 12,20 YTL, başvurma harcı 12,20 YTL, vekalet harcı 2,10 YTL, dosya ücrneti 0,60 YTL ve davetiye gideri 21.00 YTL olmak üzere toplam; 48.10 YTL sının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Peşin harcın mahsubu ile kalan 0,90 YTL sının davalıdan alınmasına,
ilişkin, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün süre içerisinde Yargıtay’a gönderilmek üzere mahkememize verecekleri dilekçeleriyle temyiz edebileceklerine dair karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 21.07.2008

Katip 110120                                                                                              Hakim 26084

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13