b) Basiretli İş Adamı ve İyiniyet Kavramları
MK.md.3 hükmüne göre, “bir hakkın doğumu için kanunen hüsnüniyet şart kılınan hallerde asıl olan onun vücududur. Ancak, icabı hale göre kendisinden beklenen ihtimamı sarfetmeyen kimse hüsnüniyet iddiasında bulunamaz.” Kanun koyucu burada iyiniyetin tarifini yapmamıştır. Bu işi doktrine bırakmıştır. Aynı şekilde “basiretli iş adamı” kavramının da tarifi yapılmamış olup, bunun tarifi de doktrine bırakılmıştır .
Doktrinde iyiniyet, “hakların doğumuna engel olan bir durumun varlığı veya bir hakkın doğumu için gerekli unsurlardan birinin olayda yokluğu konusundaki kişideki mazur görülebilir bir bilgisizlik veya yanlış bilgidir” şeklinde tarif edildiği gibi, MK.md.3 hükmündeki hüsnüniyeti “subjektif hüsnüniyet” kavramı içinde kabul eden müelliflerde bunu “namuslu ve dürüst bir şekilde hareket etme” olarak ele almaktadırlar. Bu son tarife göre; hakkın muteber bir surette doğumuna veya iktisabına mani olacak bir hususun, hak iktisap edilirken iktisap eden tarafından bilinmemesi iyiniyeti ifade etmektedir. Görülüyor ki, iyiniyet, bilmemeye veya hataya indirgeme olmaktadır.
Medeni Kanunumuzda hükme bağlanan bu hüsnüniyet kaidelerine uygun olarak hareket etmek, hukukun tüm alanlarını içine almaktadır. Bu bakımdan Ticaret Hukuku alanında da bu kaidelere uygun olarak hareket etme mükellefiyeti vardır. Dolayısıyla tacirlerin de hakları iktisap ederken subjektif hüsnüniyet kaidelerine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Zaten TTK.md.20./2 hükmündeki hüsnüniyet kavramını da içine alan bir hükümdür. Yalnız tacirlerin göstermesi gerekli bu ihtimam borcu ile Medeni Kanun’da belirtilen ihtimam borcu arasında fark bulunmaktadır. Gerçi her ikisinde de bu ihtimam gösterme borcu objektif ölçülerle ve her olayda ayrı ayrı tesbit edimesi gerekiyorsa da, TTK.md.20/2 hükmünün belirttiği “basiretli bir iş adamı gibi hareket” mükellefiyetinde tacir, tacir olmayanlara nazaran vasatın üstünde bir ihtimamı göstermek zorundadır. Başka bir deyişle, tacir olmayanlardan hakları iktisap ederken vasat bir şahsın göstermesi gereken ihtimam kadar özen göstermesi beklenirken, tacirden kendisiyle aynı konuda ticari faaliyette bulunan tedbirli ve muktedir bir tacirin benzer durumlarda göstereceği ihtimam objektif ölçü olarak nazara alınacaktır. Yani basiretli iş adamı kavramı iyiniyeti de içine almakla birlikte, iyiniyetten de öte tedbirli bir hareketi, vasat bir şahıstan daha fazla özen gösterme gereğini, ticari hayatın gereklerini ve teamüllerini iyi bilmeyi ve gelecekteki şartları tahmini de ifade etmektedir. Kısacası tacir, bir akdin in’ikadında ve iflasında ve ticari mahiyetteki bütün faaliyetlerinde bu hususları gözönüne alarak hareket etmek zorundadır. Mesela, müteahhit yapımını yüklendiği bir inşaatta kullanacağı kum ve çakıl gibi malzemelerin nerelerde bulunduğunu, nasıl temin edilebileceğini, bunların niteliklerini araştırmadan akit yapar ve uzak yerlerden söz konusu bu malzemeleri getirmek zorunda kalırsa, burada meydana gelebilecek olan zarar ve masrafları isteyemez. Zira bu malzemelerin bulunduğu yerin uzak olduğunu veya fiyatlarını akdi yaparken bilmediğini ileri sürerek subjektif iyiniyet iddiasında bulunamaz. Yukarda da açıkladığımız üzere, müteahhit akdin in’ikadı safhasında ve hatta buna tekaddüm eden müzakere safhasında dahi basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek zorunda olup, akdi yapmadan önce bu hususları araştırmak ve buna göre yükümlülük altına girmek zorundadır. Aksi halde basiretsizliğinin sonucuna katlanması ve bundan dolayı ilave masraf ve zararlarını istememesi gerekmektedir. Görülüyor ki, TTK.md.20/2 hükmü, MK.md.3 hükmünü tacirler aleyhine ağırlaştırmaktadır. Bunun sonucu olarak basiretli bir iş adamı gibi hareket etmeyen iyiniyet iddiası da dinlenmez. İyiniyet, basiretli bir işadamı gibi hareket etmenin de gereğidir.
Subjektif hüsnüniyetin varlığı için ilk unsur hakkın geçerli olarak doğumuna ve sonuçlarını meydana getirmesine engel olan bir durumun varlığı konusundaki bilgisizlik veya yanlış bilgidir. Bir hakkı iktisap eden şahıs hakkın doğumuna engel olan hususu bilmemesi veya yanlış bilmesi mazur görülebilecek bir bilgisizlik ise onun iyiniyeti korunur. Fakat tacir, hakları iktisap ederken ve mükellefiyetler altına girerken tacir olmayan şahıslara nazaran çok daha fazla tedbirli olmak ve ticari hayatı gereklerini bilmek ve araştırmak zorunda olduğundan, araştırmadığı bir hususu bilmediği gerekçesiyle hüsnüniyetli davrandığını iddia etmesine TTK.md.20/2 hükmü mani teşkil etmektedir. Buna karşılık tacir olmayanların ticari hayatın gereklerini bilmesi ve araştırması beklenemez. Böyle bir hususu yanlış bilmesi veya bilmemesi onun hüsnüniyetinin korunmasına mani değildir.