“Konkordato İlan Eden” Kavramının Kamu İhalelerine Katılım Bakımından Hüküm ve Sonuçları

"Konkordato ilan eden" kavramının kamu ihalelerine katılım bakımından hüküm ve sonuçları

“Konkordato İlan Eden” Kavramının Kamu İhalelerine Katılım Bakımından Hüküm ve Sonuçları

"Konkordato İlan Eden" Kavramının Kamu İhalelerine Katılım Bakımından Hüküm ve Sonuçları

Yeterlik kriterlerinin amacının ihale konusu işi yapabilecek nitelikteki isteklilerin ihalelere katılımını sağlamak olduğu,  konkordato ilan edenlerin de ihale dışı bırakılması gereken istekliler arasında sayıldığı ,

Geçici konkordato mühletiyle birlikte ilgilinin mevcut alacaklarını toplayıp borçlarını ödemeye odaklanması, bu amaca aykırı nitelikteki süreli sözleşmeleri gerekirse feshetmesi gerekeceği,

Geçici konkordato mühleti kararından sonra isteklinin ihaleye konu işe ilişkin sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakılmasının 4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinin amacına aykırı olduğu hakkında.

Danıştay 13. Dairesi 24.11.2022 tarihli  kararı:

 

 “…Kamu İhale Kanunu'nun 10. maddesi ile anılan kanun maddesinin gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, ihale konusu işi yapabilecek nitelikteki isteklilerin ihalelere katılımını sağlamak üzere ihalelere katılımda yeterlik kriterlerinin ayrıntılı olarak düzenlendiği, isteklilerin yeterlik değerlendirmesine tâbi tutularak ihale dışı bırakılabileceği hâllerin belirlendiği, bu kapsamda ihale ilanından sözleşme imzalanmasına kadarki herhangi bir aşamada gerek ihaleyi yapan idarece re'sen gerek herhangi bir başvuru üzerine ihaleye katılımı uygun bulunmayan isteklilerin tespit edilmesi hâlinde bu kişilerin ihale dışı bırakılacağı, konkordato ilan edenlerin de ihale dışı bırakılması gereken istekliler arasında sayıldığı açıktır.

4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinde yer verilen "konkordato ilan eden" ibaresinin anlamını ortaya koymak üzere, anılan maddenin yürürlük kazandığı 22/01/2002 tarihinde yürürlükte bulunan İcra ve İflas Kanunu hükümleri irdelendiğinde, anılan tarihte konkordato süreci şöyle işlemektedir: Borçlu icra tetkik merciine bir konkordato teklifi verir ve bunda borçlarının en az yüzde ellisini ödeyeceğini bildirir; tetkik mercii, şartları varsa, borçluya iki aylık konkordato mühleti verir ve bir konkordato komiseri tayin eder. Komiser, alacaklıları toplantıya çağırır ve alacaklılar bu toplantıda, konkordatonun kabul veya reddine karar verirler. Alacaklılar konkordato teklifini kabul ederlerse, bu konkordato ticaret mahkemesi tarafından tasdik edilir ve borçlu, konkordato gereğince borçlarını öder, konkordato ile vazgeçilen borç kesiminden ise kurtulur (Baki Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara, 1971, s.408). Kuru, icra tetkik merciine verilen konkordato teklifiyle başlayan sürecin her aşamasını konkordato olarak ifade etmektedir.

4734 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 22/01/2002 tarihinde, İcra ve İflas Kanunu'nda "konkordato ilan eden" şeklinde teknik bir kavrama yer verilmediği, buna karşılık, icra tetkik merciine bir dilekçe ile başvurularak konkordato teklifinin bildirilmesiyle başlayan konkordato sürecinde, "konkordato teklifi" ile "konkordato mühleti"nin icra tetkik mercii tarafından; "konkordato tasdiki" veya "konkordatonun reddi" kararının ise ticaret mahkemesi tarafından ilan edildiği anlaşılmaktadır (İlhan Postacıoğlu, Konkordato, İstanbul, 1965). Dolayısıyla, "konkordato teklifi", "konkordato mühleti" ve "konkordato tasdiki" şeklinde konkordatoya ilişkin üç farklı ilan söz konusu olmakla ve bunlardan herhangi biri için "konkordato ilan etmek" şeklinde teknik bir kavram kullanılmamış olmakla birlikte, konkordatonun mühlet kararının verildiği gün başladığı kabul edilmektedir (Tahir Öğütçü, Ali Çitoğlu, Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu, Ankara, 1977).

Bu itibarla, "konkordato ilan eden" kavramının hukuki çerçevesinin ve kamu ihalelerine katılım bakımından hüküm ve sonuçlarının yorum yoluyla ortaya konulması gerekir.

Bir kanunun, kanun maddesinin veya kanunda yer verilen bir ibare veya kavramın anlamını ortaya koyma faaliyeti kanunun yorumlanması olarak adlandırılır (Aytekin Ataay, Medeni Hukukun Genel Teorisi, İstanbul, 1980, s.209). Kanun metnine bağlı kalınması esasına dayalı lafzi yorumun yeterli olmadığı durumlarda, kanunda açık ve kesin bir hüküm bulunmadığından bahisle kanunun uygulanmasından kaçınılamaz (Selâhattin Sulhi Tekinay, Medeni Hukuka Giriş Dersleri, İstanbul, 1978, s. 58). Böyle bir durumda, kanunlarda yazılı hükümlerin çeşitli yöntemler kullanılarak birlikte yorumlanması, bunun için analoji, kıyas, aksi ile kanıt ve evleviyet gibi mantık ilkelerine başvurulması ve kanun metnindeki belirsizliğin giderilerek somut olaya uygulanabilir kanun hükmünün bulunması gerekir.

4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "konkordato ilan eden" ibaresinin konuluş amacı, tarihsel yorum yöntemine uygun olarak araştırıldığında, anılan ibarenin kaynağını 14/06/1993 tarih ve 93/37 sayılı Konsey Direktifi'nin 24. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "alacaklılarıyla anlaşma sağlayan istekli" ibaresinden aldığı, ihale mevzuatına "konkordato ilan eden" şeklinde aktarılan söz konusu ibareye 4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinde yer verildiği, anılan maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucunun iradesinin "konkordato ilan eden" niteliğini haiz kişilerin ihale konusu işi yapabilecek nitelikte olmadığı ve ihale dışı bırakılmaları gerektiği yönünde olduğu, buna karşılık 4734 sayılı Kanun'da yer verilen "konkordato ilan eden" kavramının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nda bire bir karşılığının bulunmadığı; bu nedenle, kanun koyucunun amacı da dikkate alınarak, "konkordato ilan eden" kavramının, konkordato sürecinin, kamu ihalelerine katılım hâlinde ihale konusu işi yapabileceği noktasında tereddüt oluşturan bir aşamasında olduğu anlaşılan kişileri ifade ettiği, bunun da ancak ilgilinin konkordato sürecindeki somut durumunun hukuki sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmesiyle anlam kazanacağı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihe gelindiğinde, "konkordato ilan eden" kavramına 4734 sayılı Kanun'da yer verildiği 22/01/2002 tarihinden davaya konu uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihe kadar konkordato hukukuna ilişkin kurallarda değişiklikler meydana geldiği, İcra ve İflas Kanunu'nun konkordatoyu düzenleyen 285 ve devamı maddelerinin en son 15/03/2018 tarih ve 30361 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'la kapsamlı bir değişikliğe uğradığı anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, kanun koyucunun kanunun vazedildiği tarihteki iradesinin, "konkordato ilan eden" kavramının uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte kazandığı anlamla birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu da ancak 7101 sayılı Kanun'la değişik İcra ve İflas Kanunu hükümlerinin yorumlanmasıyla mümkündür.

İcra ve İflas Kanunu'nun güncel düzenlemeleri uyarınca, konkordato; asliye ticaret mahkemesine geçici konkordato mühleti için başvuruda bulunulmasıyla başlayan, gerekli belgelerin sunulması hâlinde 3 aya kadar geçici konkordato mühleti verilmesi ile devam eden, bu süreçte konkordato talebinde bulunanın tasarruf yetkisinin geçici konkordato komiseri ve mahkeme onayı ile sınırlandırıldığı, geçici konkordato mühletinin olumlu sonuçlanması hâlinde 1 yıllık kesin mühlet aşamasına geçilen, alacaklılar kurulu kararları, konkordato komiseri raporu ve diğer belgeler dikkate alınarak Asliye Ticaret Mahkemesi'nin konkordatonun tasdiki kararı ve bu kararın ilan edilmesiyle sonuçlanan bir hukuki prosedür olarak ifade edilmektedir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, İstanbul, 2020, s.481). Geçici konkordato mühleti, kesin mühlet ve konkordatonun tasdiki olarak üç temel evreye ayrılabilecek konkordato sürecinin her bir aşamasının kanunla çerçevesi belirlenmiş hüküm ve sonuçları vardır.

7101 sayılı Kanun'un gerekçesinde ifade edildiği üzere, kanunda ayrıntılı olarak düzenlenen geçici konkordato mühleti; ödeme güçlüğü içerisindeki borçluya süratle geçici hukukî koruma sağlamaya yönelik olarak, mahkemenin, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirlere karar verebileceği, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla geçici konkordato komiseri atanacağı, 2 aylık uzama süresiyle birlikte en fazla 5 aylık bir süreci kapsayan ve kesin mühletin hüküm ve sonuçlarını doğuran konkordatoya ilişkin ilk aşamayı ifade etmektedir.

Geçici mühlet kararının ve bu kararın ilanının alacaklılar, borçlu ve borçlunun taraf olduğu sözleşmeler bakımından bazı hüküm ve sonuçları söz konusu olduğundan, konkordatonun tasdikinden önceki aşamaların geçici hukukî himaye tedbirlerinden ibaret olduğu ve yalnızca konkordatonun tasdikine imkân sağlamak üzere izlenmesi gereken şekli süreçleri ifade ettiği şeklindeki yaklaşım, aktarılan mevzuat hükümlerinin ortaya koyduğu hukukî gerçekliğe aykırıdır.

Buna göre, hakkında geçici mühlet kararı verilmesi ve bu kararın ilanıyla birlikte ilgilinin tasarruf yetkisi konkordatonun başarıya ulaşması hedefiyle sınırlandığından, geçici konkordato mühletiyle birlikte ilgilinin mevcut alacaklarını toplayıp borçlarını ödemeye odaklanması, bu amaca aykırı nitelikteki süreli sözleşmeleri gerekirse feshetmesi gerekir.

Somut olay bakımından ele alındığında, konkordatonun amacıyla sınırlı faaliyet çerçevesi belirlenen davacının, geçici mühlet kararının hukuki niteliği ile geçici mühletin kesin mühletin sonuçlarını doğuracağı kuralı göz önünde bulundurulduğunda, geçici konkordato mühleti kararından sonra ihaleye konu işe ilişkin sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakılmasının, 4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinin amacına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla, davacının, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2018/633 esas sayılı dosyasına kayıtlı dava kapsamındaki 13/09/2018 tarihli "3 Ay Süreyle Geçici Mühlet Verilmesi" kararına dayalı olarak, 4734 sayılı Kanun'un 10. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca "konkordato ilan eden" sıfatıyla ihale dışı bırakılması ve geçici teminatının iade edilmesi talebiyle davalı idareye yaptığı itirazen şikâyet başvurusunun reddine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka uygunluk, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

* Yargı mercileri tarafından verilen kararlar yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve olayın özelliklerine göre verilen kararlar olup; kararların emsal karar olarak uygulanıp uygulanmayacağı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir. Kapsamlı değerlendirme ve benzer içtihat örnekleri için ilgili departmanımız ile iletişime geçiniz

 

Paylaş:

Emsal Kararlar

Yeni Eklenenler

Sosyal Medyada Biz

error: Özderin Avukatlık Bürosu - Ankara - Uzman Kadromuza ulaşmak için lütfen arayınız ! 0312 428 03 13