Dövize Endeksli Konut Kredi Sözleşmelerinde Sözleşmenin Uyarlanması Talebi- Kur Artışı Gerekçe Gösterilerek Sözleşmenin Uyarlanması Talebinde Bulunulması
Sözleşmede Açık Hüküm Bulunması Karşısında Tüketicinin Tercih Hakkının Kullandığının Kabulü Gerektiği,
Günümüz ülke koşullarında dövizde ödeme güçlüğü doğuracak dalgalanmalarla karşılaşabileceğinin öngörebilir bir durum olması karşısında, sözleşmenin uyarlanması koşullarının gerçekleşmediğinin gözetilmesi gerektiği hakkında.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.9.2021 Tarihli kararı:
“…
DAVA : 1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin uyarlanması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay ( Kapatılan ) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
- Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
- Davacı vekili; müvekkilinin, davalı bankanın yönlendirmesiyle 15.09.2008 tarihinde Japon Yeni ( JPY ) karşılığı ile konut kredisi kullandığını, sözleşme tarihinde JPY kurunun 0.011740TL olup, ilk taksitin bu kura göre 2.094,86TL tutarında olmasına karşın daha ilk taksit ödenmeden JPY'nin öngörülebilir sınırların dışında artış gösterdiğini, ilk taksitin 2.772,93TL, 38. taksitin ise 4.279,13TL olarak ödendiğini, konvertiple olmayan iç piyasada kullanılmayan JPY nin izleyeceği trendin ve küresel krizin Türkiye'yi de etkileyecek olmasının tahmin edilmesinin mümkün olmadığını, sözleşme tarihindeki koşulların değiştiğini, bu hâliyle müvekkili için katlanılmaz bir durumun oluştuğunu belirterek JPY cinsinden kullanılan konut kredisi borcunun 15.09.2008 olan sözleşme tarihindeki kur karşılığı TL olarak sabitlenmesine, bu talebin kabul görmemesi hâlinde kredi borcunun aynı tarih itibariyle TL cinsinden yeniden yapılandırılmasına, kur farkından dolayı fazla ödenen miktarın iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
- Davalı vekili; JPY kredilerinin avantajlı faiz oranları sebebiyle tüketiciler arasında tercih edildiğini, kur farkı riskinin serbest dalgalı kur sistemini benimseyen Türkiye'de her zaman mevcut olduğunu ve öngörülmeyen bir durum olmadığını, JPY'deki artışın Türkiye kaynaklı olmayıp, bütün dünyaya yayılmış krizin sonucu meydana geldiğini, geçmişte yaşanan ekonomik krizlerden dolayı döviz ile sözleşme yapan borçlunun bu tür artışların yaşanabileceğini öngörmesi gerektiğini, sözleşmeye bağlılık ilkesinin asıl olduğunu, uyarlama şartlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
- Antalya Tüketici Mahkemesi'nin 19.03.2013 tarihli ve 2011/1160 E., 2013/376 K. sayılı kararı ile; sözleşme kurulduktan sonra tarafların edimleri arasındaki dengenin borçludan sonuçları yüklenmesi istenilmeyecek kadar büyük ölçüde bozulduğu, davalı bankanın kredi bedelini TL olarak ödemesi nedeniyle olumsuz etkilenmediği, JPY kurundaki artışın ve öngörülmeme durumunun yalnızca davacıdan kaynaklanmadığı, artışın öngörülmesinin beklenemeyeceği, kurdaki %100'ü aşan artışın davacı borçlu açısından aşırı ifa güçlüğü yarattığı, sözleşmenin ifasını dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde borçlu aleyhine değiştirdiği, konut kredisi sözleşmesinin uzun süreli devam eden sözleşme niteliğinde olması nedeniyle sözleşmenin henüz tamamının ifa edilmediği, kredi sözleşmesinin 7. maddesinde dövize endeksli YTL ödemeli kredi olarak söz edildiği, JPY nin ekonomik geçerliliği ve kullanımı olan bir döviz cinsi olmadığı, bu nedenle kredinin banka tarafından TL karşılığı olarak ödendiği, krediyi kullanan tüketicinin de kredi taksitlerini JPY olarak ödemesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin TL konut kredisine uyarlanmasına, 40. taksitten itibaren 120. son taksit dahil konut kredisi taksit ödemelerinin 3.422,44TL olarak davacı tarafından davalı bankaya ödenmesine, yargılama sırasında dava tarihinden sonra taksit ödemesi yapılmış ise JPY olarak her ay yapılan ödemelerden, aylık taksit olarak ödenmesi gereken 3.422,44TL taksit tutarından mahsubuna, mahsup edilen miktarın 5.504,76TL'den eksik olması hâlinde aradaki farkın davacı tarafından davalı bankaya ödenmesine, fazla olması hâlinde davacıya iade edilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
- Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
- Yargıtay ( Kapatılan ) 13. Hukuk Dairesinin 28.01.2014 tarihli ve 2013/27196 E., 2014/2085 K. sayılı kararı ile ; “…Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ( Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık ( Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan "irade özgürlüğü" "sözleşme serbestisi" ve "sözleşmeye bağlılık" ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali ( ikinci derecede ) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 Sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında ( Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak "işlem temelinin çökmesi" halinde M.K. 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK'nın 138. maddesiyle bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur.
Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık ( ahde vefa ) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem teme¬linin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere "sözleşmeye bağlılık" ilkesi esas olup, Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre ise, davacının, davalı bankadan 15.9.2008 tarihinde dövize endeksli olarak 120 ay vadeli olarak konut kredisi kullandığı anlaşılmakta olup, davacı Japon Yeni'nin TL karşısında aşırı değer kazandığını ve bu suretle işlem temelinin çöktüğünü ileri sürerek uyarlama talebinde bulunmuştur.
Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte, eldeki davanın, kredi sözleşmesinden 3 yıl sonra açılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği bu nedenle yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeler ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, Bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle oy çokluğu ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
- Mahkemenin 05.09.2014 tarihli ve 2014/965 E., 2014/1708 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
- Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- UYUŞMAZLIK
- Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dövize endeksli konut kredisi kullanan davacı tüketicinin JPY'deki kur artışlarını gerekçe göstererek sözleşmenin uyarlanması isteminde bulunduğu eldeki davada uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
- Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle sözleşmenin uyarlanması kavramının açıklanmasında fayda vardır.
- Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl ( emprevizyon ) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
- Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” ( beklenmeyen hâl şartı ) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır ( Tekinay, S. Sulhi/Akman, Sermet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla : Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası, İstanbul 1993, s.1005 ).
- Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir ( clasula rebus sic stantibus ) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır ( Oğuzman, Kemal: Borçlar Hukuku ,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, Rona: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İbrahim: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, Haluk: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch'es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183 ).
- Mukayeseli hukuk açısından konu irdelediğinde; Alman hukukunda beklenmeyen hâl veya clausula rebus sic stantibus kuramının daha da somutlaştırılarak kabul edildiği ve işlem temelinin çökmesi kuramı olarak adlandırılan bir kuramın geliştirildiği görülmektedir. Buna göre, sözleşmenin temelini teşkil eden, kendisi üzerine anlaşmanın dayandığı ve karşılıklı edimlerin tayin olunduğu edim ve karşı edim arasındaki dengenin taraflardan biri için artık çekilmez, katlanılamaz biçimde bozulduğu hâllerde, işlem temelinin çökmesi söz konusu olacaktır ( Serozan, Rona; s.164 vd ).
- İsviçre hukukuna gelince; hâkimin bir sözleşmenin dönme ya da fesih suretiyle ortadan kalktığını veya emprevizyon nedeniyle sözleşmenin uyarlanması gerektiğini kabul edebilmesi için, şu koşulların varlığı aranmaktadır:
a- ) Öngörülmez bir dış olayın sebep olması: Söz konusu dış olay, bir kişi olayı olmamalıdır. Diğer taraftan bu olay öngörülemez olmalı ve sözleşmenin dengesi, yargıçtan müdahale talep eden tarafın kusurundan kaynaklanmaksızın bozmuş olmalıdır.
b- ) Sözleşme ekonomisinin bozulması: Yargıç, yalnızca sözleşme henüz ifa edilmediği takdirde emprevizyon kuramı çerçevesinde müdahale edebilir. Öngörülemez olgular, taraflar arasındaki dengeyi bozmuş olmalıdır.
c- ) Objektif olarak katlanılması beklenebilecek rizikonun aşılmış olması gerekir.
- Federal Mahkeme içtihatlarında denge bozukluğunun önemli, açık ve aşırı olması aranmaktadır. Bu nedenle, her somut olayda objektif bir değerlendirmeyle emprevizyon kuramını ileri süren tarafın üstlenmesi gereken azami rizikonun belirlenmesi gerekir. Eğer bu riziko aşılmışsa, hâkim sözleşmeye el atabilecektir.
- Türk hukukunda, mehaz kanundaki uygulamalar doğrultusunda, hem clausula rebus sic stantibus ilkesi, hem de işlem temelinin çökmesi kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiş ise de işlem temelinin çökmesi kavramının uygulanabilmesi için, sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması gerekir ( Gürsoy, K. Tahir: Hususi Hukukta Clausula Rebus Sic Stantibus, Emprevizyon Nazariyesi, 1950, s.59-60 ).
- Nitekim bu hususu yasal düzenlemeye kavuşturan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. maddesinde;
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
- İşlem temelinin çökmesi ilkesinin somut olaya ne şekilde uygulanacağı hususu da irdelenmelidir. Yukarıda anıldığı gibi, uyarlama kurallarının uygulanması için öngörülmez bir dış olayın meydana gelmesi gerekir.
- Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 tarihli, 2017/13-515 E., 2019/1233 K. sayılı kararında da aynı hususlara işaret edilmiştir.
- Somut olayda da davacı kendi özgür iradesi ile TL üzerinden ve kredi faizi ödemek suretiyle konut kredisi kullanabilecekken, JPY üzerinden kredi kullanmış, döviz artışlarının başlamasına kadar yaklaşık üç buçuk yıl sözleşmeyi benimseyerek taksitlerini ödemiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 6. maddesinde “Dövize endeksli kredide yıl içindeki kur riski borçluya aittir.” şeklinde açıklama mevcuttur. Davacı döviz üzerinden on yıl vadeyle kredi kullanırken JPY'de değer azalması söz konusu olduğunda TL karşılığı ödemelerinde de azalma olabileceğini değerlendirerek tercih hakkını kullandığı gibi, günümüz ülke koşullarında ilerleyen yıllarda dövizde ödeme güçlüğü doğuracak dalgalanmalarla karşılaşabileceğini de öngörebilir durumdadır. Sözleşmenin imzalanmasından sonra değişen koşulların ödeme güçlüğü doğurması yukarıda izah edildiği üzere tek başına sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmadığından, Mahkemece uyarlama için aranan öngörülemezlik koşulunun somut olayda gerçekleştiğinin kabul edilemeyeceğinin gözetilmemesi hatalıdır.
- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; sözleşme imzalanırken mevcut olan denge, sonradan objektif olarak bozulmuşsa ve bu bozulma sonucunda taraflardan birinin sözleşmeyi ifa etmesini beklemek dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacaksa işlemin temelinden çöktüğünün kabul edilmesi gerektiği, somut olayda kredi çekilirken JPY nin efektif satış kuru 1,2038 iken, dava tarihinde %100'ün üzerinde artışın gerçekleştiği, diğer yabancı para birimlerinde ve enflasyon değerlerinde böyle bir artışın söz konusu olmadığı, tüketicinin basiretli tacir gibi hareket etmesinin beklenemeyeceği de gözetildiğinde uyarlama koşullarının oluştuğu, bu nedenle uyarlama koşullarının oluştuğu yönündeki direnme uygun bulunarak miktar yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde ileri sürülen görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
- Diğer taraftan, dava tarihi 27.12.2011 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 06.06.2014 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
- O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
- Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.09.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Sözleşme kurulurken edimler arasında bir denge olduğu varsayılır. Borçlar hukukunda sözleşmeler hakkında uygulanan temel ilkelerden biri de “ahde vefa” ( pacta sunt servanda ) ilkesidir. Bu ilke uyarınca sözleşmenin tarafları üstlendikleri edimleri, sözleşmenin hükümlerine bağlı kalarak yerine getirmekle yükümlüdürler. Sözleşmenin süresi içinde meydana gelebilecek olağanüstü değişiklikler ahde vefa ilkesine uymayı zorlaştırabilir. Bu değişikliklere örnek olarak sözleşmenin yapıldığı yerdeki olağanüstü ekonomik çalkantı sebebiyle taraflardan birinin ödeme gücündeki azalma gösterilebilir. Bu ve benzeri durumlara çözüm olmak üzere doktrinde ortaya çıkan teorilerden biri de “işlem temelinin çökmesi” teorisidir. Tarafların sözleşmeyi kurarken edimler arasındaki denge sonradan objektif olarak bozulmuşsa ve bu bozulma sonucunda taraflardan birinin bu sözleşmeyi ifa etmesini beklemek dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecekse, burada işlem temelinin çöktüğünden bahsetmek yerinde olur ( TEKİNAY, S. Sulhi/AKMAN, Sermet/BURCUOĞLU, Haluk/ALTOP, Atilla, Tekinay Borçlar Hukuku, 7. Baskı, İstanbul 1993, s.1005 vd.; AKYOL, Ş., Dürüstlik Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İkinci Bası, İstanbul 2006, s.89 vd., Aybay, M. Erdem, Sözleşmenin Değişen Koşullara Göre uyarlanması, Cevdet Yavuz'a Armağan. S: 324 vd. ).
818 Sayılı Borçlar Kanununda uyarlama davalarına hukukî dayanak oluşturan bir düzenleme bulunmadığından 4721 Sayılı TMK 1, 2 ve 4. madde hükümlerinden yararlanılarak sonuca gidilmeye çalışılmıştır.
Dayanılan bu hükümler; Herkesin, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu ( TMK 2/1 ), bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı ( TMK 2/2 ), Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkimin, hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği ( TMK 4/1, ) Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar vereceği ( TMK 1/2 ) ve karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanacağı ( TMK 1/3 ) düzenlemeleridir.
Bu hükümlere dayanılmasının ana nedeni, sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülmeyen nedenlerin ortaya çıkması sonucu edimler arasındaki dengenin aşırı ölçüde bozulmuş olması hâlinde işlem temelinin çökeceği ve işlem temeli çöken bir sözleşmeye bağlı kalmakta ısrar etmenin hakkın kötüye kullanılması sayılacağı, değişen koşullara göre yapılacak uygulama konusunda sözleşmede bir hüküm bulunmaması sonucu sözleşmede boşluk olması hâlinde hâkimin bu boşluğu en uygun biçimde dolduracağı düşüncesidir.
Dava 818 Sayılı BK döneminde açılmış ise de daha sonra 01.07.2012 tarihinden TBK yürürlüğe girmiş ve uyarlama davalarının hukukî dayanağını oluşturacak bir hükme "Aşırı ifa güçlüğü" başlığı altında 138. maddede yer verilmiştir.
6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesinde; aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddenin, görülmekte olan davalarda da uygulanacağı belirtilmiş olduğundan bu hüküm BK döneminde yapılan sözleşmeler için de uygulanması mümkün bir düzenleme olduğundan somut olayda uygulanmalıdır.
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır ( TBK 138/1 ). Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır ( TBK 138/2 ).
Maddenin gerekçesinde; bu yeni düzenlemenin, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık ( ahde vefa ) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkin olduğu, imkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temelinin, Türk Medenî Kanununun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralları olduğu ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılmasının, dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlı olduğu belirtilmiştir.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin uyarlanmasının istenebilmesi için gerekli dört koşul olarak; 1-Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalı, 2- Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalı, 3-Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalı ve 4-Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davalı banka tarafından davacıya 15.09.2008 tarihinde Japon Yeni üzerinden dövize endeksli 10 yıl süreli 120 ay vadeli konut kredisi kullandırılmış olup bu dava 38 aylık ödeme döneminden sonra 39. ay ödeme tarihinden bir gün önce 27.12.2011 tarihinde açılmıştır.
Kredinin kullandırıldığı tarihte 100 Japon Yeni efektif satış kuru 1,2038TL iken dava tarihinde 2,4410TL seviyesine ulaşmış olup aradan geçen süredeki artış oranı %102,77 olmuştur.
Karşılaştırma için diğer araçlara bakıldığında, belirtilen tarihler arasında Amerikan Dolarının kur karşılığı 1,2644TL'den 1,8966TL'ye ( artış oranı % 50 ), Euro'nun kur karşılığı ise 1,7973TL'den 2,4789TL'ye ( artış oranı % 37,92 ) net asgari ücretler 503,26TL'den 658,95TL'ye ( artış oranı % 30,94 ) yükselmiştir. Her iki tarih arasındaki enflasyon artış oranı ise TÜFE endeksine göre % 28,98 oranında olmuştur.
Her iki tarih arasında Japon Yenindeki artış oranı; Dolardaki artış oranının 2,05 katı, asgari ücretteki artış oranının 3,32 katı Eurodaki artış oranının 2,71 katı ve TÜFE endeksine dayalı enflasyon artış oranının 3,54 katı olmak üzere daha fazla gerçekleşmiştir.
Türk Lirası karşısında büyük değer kazanmayıp istikrarlı bir değeri olan bir döviz cinsine endeksli kredi alarak kredi geri ödemelerinde rahat olmak isteyen kişilerin, döviz kurunda meydana gelen olağanüstü değişiklikten ötürü büyük zarara uğramasının bedelinin kendine kalmaması gerekir. Davacı, kredi geri ödemelerinin mali durumunu çok etkilemeyeceğini düşünerek, daha önce hiç bu kadar değer artışı yaşamamış Japon Yeni üzerinden kredi alma yolunu seçmiştir. Dövizdeki dalgalanmaların öngörülebilir olmasının, sözleşmenin uyarlanmasında bir engel olması şüphesizdir. Ancak uzun zamandır değişmeyen bir kurun birdenbire artmış olmasının da öngörülebilirliğinden söz edilemez. Uyarlama konusu borç miktarının aşırı ifa güçlüğüne yol açıp açmadığı taksit tutarlarına ve kişilerin ödeme güçlerine göre değişkenlik göstereceğinden her somut olayda, o olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının kredi alma yolunu seçtiği JPY, enflasyon ve diğer döviz cinslerine göre öngörülemez şekilde artmıştır. Bu kendisinden kaynaklanmış da değildir. Davacı yaklaşık 10 yıl geri ödemesi olan kredinin 3 yıl 3 ay ödemiş ve kalan krediyi ödemeye devam etmektedir. Davacı, tacir olmayıp tüketicidir. Basiretli bir tacir gibi hareket etmesi de gerekmez. Mahkemece uzman bilirkişi raporundaki teknik değerlendirme verilerine dayanılarak Japon Yeni'ndeki artışın davacı bakımından beklenmeyen hâl oluşturduğu, öngörülebilir olmadığı, sözleşmenin kuruluşu sırasında var olan dengenin davacı aleyhine bozulduğu ve uyarlama koşullarının oluştuğu, uyarlamanın sabit faizli Türk Lirası kredilere uygun olarak yapılmasının yerinde olacağı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin uyarlama koşullarının gerçekleştiği yönündeki değerlendirmesi delillere uygun ve isabetlidir.
Belirtilen nedenlerle uyarlama koşullarının oluştuğu yönündeki direnme uygun bulunarak miktar incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.”
* Yargı mercileri tarafından verilen kararlar yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine ve olayın özelliklerine göre verilen kararlar olup; kararların emsal karar olarak uygulanıp uygulanmayacağı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir. Kapsamlı değerlendirme ve benzer içtihat örnekleri için ilgili departmanımız ile iletişime geçiniz.