G. Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kaybedilmesi
Organ sıfatının kaybedilmesi geniş anlam taşımaktadır. Bilhassa yönetim kurulu ve denetçilerin seçilememesi, açılan üyeliklere atama yapılamaması ya da kasıtlı olarak atama yapılmamak suretiyle organın oluşumunun engellenmesi sıklıkla karşılaşılan ve şirketin feshine kadar varabilen TTK’nın 435’inci maddesinin uygulanmasında dikkate alınması gereken durumlardır. Ortaklık organlarından yönetim kurulunun eksikliğini sonuçlandıran nedenler çeşitli olabilir. Şöyle ki;
1. Kendiliğinden sona erme
Anonim ortaklık yönetim kurulu üyesinin bu sıfatı; iflas etmesi, kısıtlanması, TTK’nın 315’inci maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlardan birini işlemesi ya da ağır hapis cezasına mahkûm olması veya üyelik için gerekli yasal nitelikleri kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. TTK’nın 315’inci maddesi kapsamındaki bir suçtan dolayı üyeliğin sona ermesi bu suça ilişkin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi şartına bağlı olmakla birlikte şüphesiz bu durumda genel kurulun ilgili üye hakkındaki kararın kesinleşmesini beklemeden görevden uzaklaştırma imkânı mevcuttur.[53]
Diğer taraftan ortaklık yönetim kurulu üyelerinin süreli olarak seçilmesi durumunda bu sürenin dolması da üyelik sıfatını sona erdirir. Görev süresinin belli bir tarihte (örneğin “1/1/2005 tarihine kadar görev yapmak üzere seçilmiştir” ifadesine yer verilmiş ise) sona ereceği kararlaştırılabileceği gibi uygulamada çoğunlukla karşılaşıldığı üzere bir yıllığına ya da iki yıllığına seçildikleri ifadelerine yer verilmektedir. Görev süresinin sonunun tarih olarak saptanmadığı bu gibi durumlarda bir yıl, iki yıl gibi ifadeler “faaliyet dönemi” olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda üyelerin görev sürelerinin başlangıcının, üye seçimine ilişkin hüküm sözleşmede belirlenmişse tescil ve ilân tarihinden, genel kurulca alınmış bir karara dayanıyorsa karar tarihinden başladığının kabul edilmesi uygun olur. Ayrıca üye seçilmesine ve atanmasına ilişkin kararlarda herhangi bir süre belirtilmemişse bu durumda üyelerin görev süresi bir yıl olarak kabul edilmelidir.[54]
2. İstifa
Her şeyden önce yönetim kurulu üyeliği zorunlu bir görev değildir. Yönetim kurulu üyelerinin görev süresi dolmadan önce kişisel durumu, diğer yönetim kurulu üyeleri ile aralarındaki uyumsuzluk ya da başka bir nedenle her zaman istifa ederek bu görevden ayrılmaları mümkündür. Hatta esas sözleşmeye konulacak bir hükümle üyelerin istifası engellenemez.[55]
Yönetim kurulu üyesinin istifası, bu sıfatını sona erdirir. İstifa tek yanlı bozucu yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olup hukukî sonuç doğurması bir şekil şartına bağlanmamıştır. İç ilişkide sonuçlarını şirkete ulaşmakla doğurur; dış ilişkide ise TTK’nın 39’uncu maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişiler açısından istifanın etkisi tescil ve ilân olunmasına bağlıdır.[56]
Diğer taraftan yukarıda da ifade edildiği üzere, yönetim kurulu üyeliği esas olarak vekâlet sayıldığından Borçlar Kanununun 396’ncı maddesi gereğince uygun olmayan bir zamanda istifa eden yönetim kurulu üyesi ortaklığın bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.
3. Azil
Türk Ticaret Kanununda yönetim kurulu üyesinin istifa etme hakkına karşılık, ortaklığın da yönetim kurulunu azletme yetkisi tanınmıştır. Kanunda yönetim kurulu üyelerinin hangi durumlarda azledilebilecekleri belirtilmediğinden genel kurul hiçbir sebep göstermeksizin yönetim kurulunu azledebilir. Zira bu şekilde ortaklık için yararlı olmayacakları kanaatine varılan yönetim kurulu üyelerinin yerine daha iyilerinin seçilebilmesi ya da mevcut üyelerden daha yetenekli ve ortaklık için faydalı olabilecek kişilerin görevlendirilmesi imkânı sağlanmış olmaktadır.
Ortaklık genel kurulunun yönetim kurulu üyelerinin azli konusunda gerekçe göstermek mükellefiyetleri bulunmadığı gibi, zamansız ve sebepsiz olarak azledilen pay sahibi yönetim kurulu üyelerinin maddi tazminat isteme hakkı da bulunmamaktadır.[57]
Yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından azledilirse, üyelik sıfatları sona erer. Çünkü yönetim kurulu üyeliği güvene dayanan bir ilişkidir. Bu nedenle yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından her zaman azledilebilirler.
Ortaklık açısından gündemde yer alan konuların önemi ve bir takım oldu bittilerle karşılaşılmaması amacıyla genel kurul toplantılarında gündeme bağlılık ilkesi benimsenmiştir. Genel kurul toplantısında gündeme bağlılık ilkesinin geçerli olması nedeniyle, yönetim kurulu üyeleri için de en azından bir hukukî güvence teşkil edecek şekilde üyelerin azline imkân tanıyan bir madde gündemde olmadığı sürece, üyelerin azlinin genel kurulda görüşülemeyeceği kabul edilmektedir.[58] Ancak gündemde yer alan maddeleri bu bakımdan geniş yorumlamak yerinde olur. Örneğin yapılan işlemlerin denetlenmesine ya da kâr ve zararın görüşülmesi, gereğinde ilgili yönetim kurulu üyesinin azlini de içerdiği şeklinde yorumlanmalıdır.[59]
Gündemde madde olmadan yönetim kurulunun azledilerek yerlerine seçim yapılması konusunda Yargıtayın farklı kararları bulunmaktadır.
Yargıtay Ticaret Dairesinin 29.2.1964 tarihli E.5577, K.687 sayılı kararında, “Gündemde bulunmaksızın emrivaki ile seçim yapılmasının TTK’nın 369’uncu maddesinin son fıkrasındaki kanunun amir hükmüne aykırı olduğu” yolundaki kararı mahkemenin direnmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda oy çokluğu ile Yargıtay Ticaret Dairesinin görüşü benimsenmiştir.
Yargıtay anılan kararın sakıncaları olduğu için daha sonra bu içtihadından dönmüş 1979 tarihli kararında yönetim kurulu üyelerinin hepsinin azli halinde şirketi organsız bırakmamak düşüncesi ile gündemde olmasa bile seçimin yapılabileceği yolunda karar vermiştir.[60]
Ancak bu kararı eleştiren Türk, anonim ortaklık genel kurulunun iradesini ancak belirli usuller ve kurallar çerçevesinde alınan kararlarla açıklayan organ olduğunu ifade ettikten sonra, gündeme bağlılık ilkesinin anonim ortaklıklarda bir istikrar ve organlar arasında denge unsuru olduğuna değinerek, Yargıtayın şirketi organsız bırakmama düşüncesi ile aldığı kararın sakıncalar doğurabileceği görüşündedir.[61]
Öte yandan, genel kurulun bütün ortakların hazır bulunması ile toplanması ve ortaklar tarafından bir itiraz ileri sürülmeksizin yönetim kurulunun azli görüşülerek bu yönde karar verilmesi durumunda yukarıda anılan sakıncalar ortadan kalkmakta ve sürpriz kararlar söz konusu olmamaktadır.[62]
4. İflas
Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kaybedilmesi konusunda üzerinde durulması gereken önemli bir husus da anonim ortaklığın iflasına ilişkin kararın yönetim kurulu üyelik sıfatını sona erdirip erdirmeyeceğidir. Kural olarak sözleşmelerin, taraflardan birinin iflası ile sona ermemesine karşılık Borçlar Kanununun 397’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Hilafı, mukaveleden ve işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet, gerek vekilin, gerek müvekkilin iflası ile nihayet bulur.” hükmü tür sözleşmeler bakımından farklı bir ilke ortaya koymaktadır. Ancak bu hüküm karşısında dahi iflasın anonim ortaklığın yönetim kurulu sıfatını sona erdirmeyeceğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Zira Kanunda “aksi, işin niteliğinden anlaşılmadıkça” şeklinde bir hüküm benimsenmek suretiyle işin mahiyetinin zorunlu kıldığı haller bakımından ana kurala istisna benimsendiği anlaşılmaktadır. İflas kararının verilmesiyle derhal yönetim kurulu üyeliği sıfatının sona ereceğinin kabul edilmesi işin mahiyetiyle bağdaşır bir sonuç değildir.[63]
Vekâlet sözleşmesinin sona ermesi, müvekkilin menfaatlerini tehlikeye sokuyor ise vekil vekâlet görevini sürdürmekle yükümlüdür (BK md. 396/2). İflasın açılmasıyla yönetim kurulunun yetkileri, iflas masasını oluşturan malvarlığı ile ilgili işlemler yönünden kısıtlanmaktadır. Ancak, masayı ilgilendirmeyen işlemler ve özellikle de şirketin yönetimine dair işlerin görülmesi için yönetim kuruluna ihtiyaç bulunmaktadır. Bu aşamada müflise düşen bir kısım işlemlerin sağlıklı şekilde yürütülüp sonuçlandırılması, anonim şirketi temsile yetkili organın varlığını zorunlu kılar.[64]
Öte yandan, üyelik sıfatları hizmet sözleşmesine dayanan yönetim kurulu üyelerinin görevleri de, iflasın açılması ile son bulmaz. Çünkü hizmet sözleşmesi, işverenin iflası ile son bulan akitlerden değildir. Ayrıca anonim ortaklıkların yönetim kurulu üyelik sıfatının kendiliğinden sona ermesini düzenleyen TTK’nın 315’inci maddesinin özel hüküm olarak değerlendirilmesi durumunda da yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin iflas kararı ile kendiliğinden sona ermeyeceği sonucuna varılmalıdır.[65]