b. Üç yıllık azamî sürenin dolması
Anonim ortaklık yönetim kurulu üyelerinin görev süreleri, TTK’nın 314/1’inci maddesinde azamî olarak üç yıl ile sınırlandırıldığından, daha uzun süreli görevlendirmeler, aşan süreler bakımından hükümsüzdür.[99] Bu üç yılın başlangıcı yönetim kurulunun genel kurulca seçim yapılmışsa karar tarihi, ana sözleşmeyle atama halindeyse ortaklığın tescili tarihidir. Kanunda öngörülmüş olan azamî üç yıllık sürenin bitiminden sonra ortaklık yönetim organından yoksun duruma düşmektedir.[100]
Çamoğlu’na göre bu takdirde tüm ilgililerin ortaklığa Türk Medenî Kanununa göre kayyım atanmasını talep imkânı bulunmaktadır. Genel kurulun toplantıya çağrılarak organların oluşumunu sağlamak şirketin acil ve zorunlu işlerini yürütmek kayyıma ait görevlerdir.[101]
Domaniç’e göre, yönetim kurulu üyelerinin organ sıfatının TTK’nın 314/1’inci maddesi gereğince azamî görev sürelerinin dolması nedeniyle sona ermesi durumunda vekâletin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesi kapsamındaki, özellikle iyiniyetli üçüncü kişiler, mevcut işler ve hizmetlerle sınırlı olmak üzere devam ettiğinin kabulü gerekmektedir. Genel kurulun toplanmasına kadar geçecek süre için, şirketin faaliyetlerinin asgarî düzeyde de olsa yürütülmesinin temini amacıyla geçici yönetim kurulu veya kayyıma idare ve temsil yetkisinin tanınması gerekmektedir.[102]
Diğer taraftan Çevik, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin dolması durumunda normal olarak üyeliğin de sona ermesinin gerektiğini, üç yıl süreyle yönetim kurulu üyeliğine seçilen kişinin “üç faaliyet yılı” itibarıyla görev ve sorumluluk yüklenmiş sayılacağını, ancak bu sürenin bitiminde yönetim kurulu üyeliği görevinin kendiliğinden sona ermediğini; usulü dairesinde seçim yapılıp yeni bir yönetim kurulu oluşturuncaya kadar ortaklık işlerinin bu kişilerce yürütülmesinin gerektiğini ifade etmekte olup, yeni üyelerin seçimi ve göreve başlamasıyla önceki üyelerin görevlerinin sona ereceğini savunmaktadır.[103]Ayrıca yazara göre, yönetim kurulu üyesinin görev süresi en çok üç bilanço yılı olarak anlaşılmakla birlikte, genel kurul toplantısı yapılıp yeni yönetim kurulu oluşturulup bunlar tescil edilinceye kadar eski yönetim kurulunun hüsnüniyet sahibi üçüncü kişiler yönünden temsil ve idare yetkisinin kabul edilmesi gerekmektedir. Dış ilişkide iyiniyetli üçüncü kişilerle süresi dolan yönetim kurulu arasında yapılan işlemler şirkete karşı talep edilebilecek haklar olarak geçerliliklerini korurlar.[104]
Yönetim kurulunun üç yıllık azamî görev süresinin dolması üzerine şirketi temsile yetkili olup olmayacağı konusunda Yargıtayın son yıllarda verdiği kararlar ise doktrinde ileri sürülen görüşlerden farklıdır. Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 1992 tarihli bir kararında özetle,[105] “Yönetim kurulunun azledilmemiş bulunmasına ve TTK’nın 314 ve devamı maddeleri uyarınca anonim şirketlerde üç yıllık görev süresi sona erdiğinde yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine ilişkin bir hüküm olmamasına göre, görev süreleri dolsa bile önceki yönetim kurulunun, yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar görevine devam edeceğinin kabulü gerekir.” denilmektedir.
Ancak Yargıtayın bu yöndeki kararları doktrinde eleştirilere konu olmuştur:
İzmirli’ye göre, üç yıllık azamî görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin ortaklığı temsil ve idare yetkilerinin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesine göre devam ettiğinin kabul edilmesi uygun değildir. Bu çözümün benimsenmesi TTK’nın 314’üncü maddesinde açıkça yasaklandığı anlaşılan sonuca Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesinin kullanılarak ulaşılmasını kabul etmek anlamına gelir.[106]
Kanaatimizce de, azamî görev süresi sona ermiş yönetim kurulu üyelerinin ortaklığı temsil ve idareye ilişkin işlemlerinin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesine göre geçerli kabul edilmesi TTK’nın 314’üncü maddesinin açık hükmü karşısında mümkün görülmemektedir. Yönetim kurulunun yetkisinin iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından var kabul edilip mevcut iş ve hizmetlerle sınırlı tutmak da, yönetim kurulunun niteliği, fonksiyonları ve TTK’nın 321/2’nci maddesi ile bağdaşmaz.[107]
Öte yandan, Borçlar Kanununun 34/3 maddesinde, “Temsil olunan kimse gerek sarahaten gerek delaleten verdiği salahiyeti diğer kimselere bildirdiği halde bu salahiyeti tamamen veya kısmen ref’ettiğini bildirmemiş olursa salahiyetin bu suretle ref’ini üçüncü şahıslara dermeyan edemez.” hükmü yer almasına karşılık, yönetim kurulu üyelerinin görev süresi seçimleriyle birlikte ilân edilmektedir. TTK’nın 39/1’inci maddesi, üçüncü şahısların tescil yoluyla kendilerine ilişkin iddiaların dinlenmeyeceği hükmünü amirdir. Yönetim kurulu üyeliğine seçim nedeniyle temsil yetkisi ve süresi ilân edildiğinden bu sürenin aşılması hâlinde üçüncü kişilerin bu durumu bilmediklerini yönündeki itirazların dinlenilmesi mümkün değildir.
Çamoğlu’nun da ifade ettiği üzere,[108] yetkisiz yönetim kurulu üyelerinin üçüncü kişilerle yaptıkları işlemlerin yetkisiz temsil hükümleri çerçevesinde değerlendirilebilmesi için, üçüncü kişinin yetkisiz temsil durumunu bilmemesi veya bilebilecek durumda da olmaması gerekmektedir. Ancak, TTK’nın 39/1’inci maddesinde yer alan sicil hukuku kurallarına göre, üçüncü kişilerin tescil ve ilân edilen yönetim kurulu üyelerinin görev ve görev sürelerini biliyor oldukları kabul edilir. Şu kadar ki, istisnai bazı durumlarda bu niteliği bulunmayan yönetim kurulu üyesinin örneğin hile ile yetkili olduğuna ya da işlemin geçerliliğine diğer tarafı inandırmış ise yetkisiz temsilcinin sorumluluğu yoluna gidilir. Yetkisiz yönetim kurulu üyesinin yetkisiz temsilciyi düzenleyen hükümler çerçevesinde sorumluluğuna gidilememiş olsa dahi, bu tür davranışların aynı zamanda haksız eylem teşkil etmesi nedeniyle; bu kişilerin haksız iktisap kurallarına dayanarak verdikleri zararları tazmin mükellefiyetleri bulunmaktadır.