C. Yönetim kurulunun organ sıfatını daimi olarak kaybetmesi
Yönetim kurulunun organ niteliğini daimi olarak kaybetmesi üzerine, pay sahipleri veya alacaklılardan herhangi biri yahut Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, mahkemeden şirketin feshini talep edebilir. TTK’nın 435/1’inci maddesinin ifade tarzından fesih davası açma yetkisinin, pay sahiplerine, alacaklılara ve Bakanlığa tanındığı anlaşılmaktadır.[82]
Böyle bir istemi içeren davanın açılması üzerine mahkemece, ortaklığın durumunun düzeltilmesi, eksikliklerin tamamlanması için uygun süre verilmelidir. Bu davanın açılması üzerine hâkim, şirketin korunması ve işlerinin yürütülmesi için gerekli tedbirleri alır. Genel kurulun yeni yönetim organını seçmesini sağlaması amacıyla davanın sonuçlandırılmasına kadar şirkete bir ya da birkaç kayyım atamalıdır.
Bu sürede eksiklikler giderilirse ortaklığın feshine ilişkin dava reddedilir. Şayet bu süre içinde eksiklikler giderilememişse mahkeme yeni ve uygun bir süre daha tanıyabilir. Aksi halde şirketin yönetim organının daimi olarak kaybedildiği kesinleşmiş olacağından hâkim şirketin feshine karar verir.
III. Organ sıfatını kaybeden yönetim kurulunun faaliyetleri
A. Genel olarak
Yönetim kurulunun organ niteliğini kaybetmesinden sonra, bu kişilerin hukuken geçerli yönetim kurulunu oluşturuyormuşçasına şirket işlerini yürütmeleri, temsil ve idare faaliyetinde bulunmaları durumunda bu işlemlerin akıbetinin ne olacağı konusu çözümü zor bir sorundur.
Bilindiği üzere, yönetim kurulunun yetkisine giren işlerde, yönetim kurulunun yerine başka bir organın karar alması durumunda, bu karar yok hükmündedir.[83] Doktrinde konuya değinen yazarlardan Özkorkut’a göre,[84] azledilmiş veya görev süresi sona ermiş ya da seçimine dair genel kurul kararı yok veya batıl olan yahut TTK’nın 381’inci maddesinin hükmü gereğince iptal edilmiş ve buna dair karar kesinleşmiş bulunan yönetim kurulunun aldığı kararlar yoklukla malûldür.
Morgolu[85] ise yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırmak üzere alacağı kararlar açısından konuyu incelediğinde, azledilmiş, görev süresi sona ermiş, seçimlerine ilişkin karar yok veya batıl olan ya da kesinleşmiş bir iptal kararıyla hükümsüz hale gelmiş bulunan yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya davet etmeye yetkili olmadığını ve bu yönde alınmış kararın yoklukla malûl olduğunu ifade etmektedir. Yazara göre, seçimlerine ilişkin karar yok veya batıl olan veya kesinleşmiş iptal kararı ile hükümsüz kalan yönetim kurulu üyelerinin ticaret siciline tescil edilmiş bulunmaları da, ticaret sicilinin hukukî işlemin sakatlığını gideren fonksiyonu bulunmadığından, bu kişilerin genel kurula davet konusunda yetkili oldukları sonucunu ortaya çıkarmaz.
Çamoğlu,[86] yönetim kurulu üyeleri ile ortaklık arasındaki vekâlet sözleşmesine ilişkin BK’nın 397’nci maddesinin ikinci fıkrasından hareketle, görev süresi bitmesine karşılık yeni yönetim organı oluşturulmadığı takdirde, süresi sona eren yönetim kurulunun ortaklığın varlığını sürdürebilmesi için zorunlu ve acil işleri yapma yükümlülüğünün bulunduğunu belirtmektedir.[87]
Farklı görüşler karşısında konunun değişik açılardan ayrıntılı olarak incelenmesinde yarar bulunduğu kanaatindeyiz. Şöyle ki;
Bu sorunun çözümlenmesi bakımından öncelikle yönetim kurulunun organ sıfatını kaybetmesindeki nedenler ile organ niteliğini kaybetmiş olan yönetim kurulunca yapılan işlemleri “hangi hukukî kalıba yerleştirmek” gerektiğinin dikkate alınması gereklidir.[88]
Yukarıda da açıklandığı üzere, anonim ortaklık ile yönetim kurulu üyeleri arasındaki ilişkinin esas sözleşmede özel ve istisnai bir sözleşme olduğu belirtilmediği takdirde bu ilişkiye vekâlet hükümleri uygulanır. Vekâlet sözleşmesi açısından, anonim şirket “müvekkil” yönetim kurulu üyesi ise “vekil” durumundadır.
Vekâlet ilişkisinde vekâlette vekilin veya müvekkilin kişiliğinin önemli olmadığı hallerde, ticarî işletme ile ilgili olan mutat ticarî işlerde işin niteliğin genellikle vekâletin devamını gerektireceği görüşü doktrinde savunulmaktadır.[89] Özellikle vekâlet niteliği taşıyan bankacılık işlemlerinde müvekkilin ölümünün vekâleti sona erdirmeyeceği kabul edilmektedir. Ticarî işletme sahibinin ölmesinin ticarî işletme mümessilinin vekâletini sona erdirmeyeceği Borçlar Kanununun 456/2’nci maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesinde ise vekâleti sona erdiren sebeplerin gerçekleşmesine rağmen vekilin vekâletinin bazı hallerde devam edeceği kabul edilmektedir. Borçlar Kanunun 397/2’nci maddesine göre, vekâletinin nihayet bulması müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koyuyorsa müvekkil bizzat işlerini görebilecek hâle gelinceye kadar vekil vekâleti devam ettirmekle yükümlüdür.